6. VİCDAN HIRSIZI

1 1 0
                                    

“Hayatım vicdanımın hırsızı olmuştu.”

Dışarıda güneş doğarken, benim içimde kalbime batan ucu sivri mızraklar vardı. O uçurumun kenarında sabaha kadar plan yapmaya çalıştık. Herkes bir fikir ortaya koydu fakat hiçbiri mantıklı gelmiyordu. Telefonlarımız kapalıydı. Sadece Nehir babası aradığında hızlıca iyi olduğumuzu söyleyip kapatmıştı. Kendimi annesine haber vermeden parka gitmiş çocuk gibi hissediyordum. Pişman değildim ama korkuyordum. Korkuyordum ama yine olsa yine yapardım.

Kaybolan hislerimi bulmak için geldiğim bu yerde sekiz kişiyle oturmuş kayıp bir kızı bulmaya çalışıyordum. Hiç olmadığım kadar heyecanlı, hiç olmadığım kadar korkulu, hiç olmadığım kadar mutlu hissetmiştim onların yanında. Ama aradığımı bulmuşum gibi hissedemiyordum. Kaybettiğimi sandığım ruhumu herkesten benim sakladığımı fark etmeye başlamıştım. Sanırım sadece onu korumak istemiştim. Artık kendimi anlıyordum. Ruhumu pis ellerden, onu incitecek herkesten saklamıştım. Onu bir kuyuya kapatmış sonra o kuyuda kaybetmiştim. Şimdi ise haykırmak isteyip sustuğum ne varsa o kuyuya boşaltmış, ruhumu yüzeye taşımasını sağlamıştım. Ağlayabilirdim, bağırabilirdim, gülebilirdim artık. Ama yapmayacaktım. Ben buradayım diye bağırmam gerekmiyordu.

Görünmezliğime sığınmaya alışmıştım. Sığınağımı seviyordum. Onları da seviyordum. Onlar bana türümün tek örneğiymişim gibi bakarak, neden böylesin diye sormuyorlardı. Kendilerine yıllarca sorup cevabını asla alamadıkları o soruyu uğursuz bir sesmiş gibi kulaklarına yasaklamışlardı.
Hakan kederli gözlerle manzarayı izlerken Mert ona hiç bakmıyordu fakat bir süre sonra dayanamadı ve sinirle sordu; “Neden anlatamazsın?”
Hakan yavaşça ona döndü.

“Biri seni kızdıracak bir şey yaptığında ne yaparsın ona?”

“Ne alakası var şimdi?”

“Cevap ver işte.”

Mert sabır dilenircesine bir nefes aldı ve konuştu, “Onunla konuşurum. Anlamazsa ve devam ederse çeker giderim,” dedi.

“Nasıl ya hiç yumruk falan atmaz mısın?” diye sordu Acar.

Mert yüzünü ekşiterek cevapladı. “Şiddet sadece aptalların işidir. Eğer aklını kullanırsan her kavgada galip gelirsin. Aklını kullanmayı bilen her insana saygı duyarım.”

Hakan keyiften yoksun bir tebessümle; “İşte bu yüzden sana anlatamam,” dedi ve önüne geri döndü.

Kimse bir şey diyemedi. Mert sinirle karavana yöneldi. Onu izlerken söylediği şeylerin haklılığıyla ona bir kez daha hayran kaldım.

Ferit de Hakan gibi kızarmış gözlerle manzarayı izliyordu. Tabii ondan uzak bir yerdeydi. Şimdi daha dikkatli bakınca dövmeleri fark ediliyordu. Boğazının üzerinde bir çift siyah kanat vardı. Melek kanadına benziyorlardı. Tam nefes boşluğunda kızıl alevler vardı. Şimdi anlamıştım. Nefes boşluğundaki ateş, kanatları yakmıştı. Uçları kül olup aşağı doğru akıyormuş gibi görünen kanatlar hoş bir görüntü sergiliyordu. Bunun dışında kollarında da farklı desenler vardı. Saçları Mert’inki gibi simsiyahtı. Gözleri bazen güzel bir yeşilken bazen kahverengi gibi görünüyordu. Suçluluk duygusunun sarmaladığı yüzü keskin
hatlara sahipti.

Çoğu uyumak için karavana girince geriye Aslı, Gökhan, Hakan ve ben kaldık. Hakan bizden daha uzaktaydı.

Onu rahat bırakmak için yanına gitmedik.

TUTSAK (Kitap Oldu)Where stories live. Discover now