9. DUVAR

1 1 0
                                    

“Belki hislerini oradan uzaklaştıramam ama o duvarı senin için tek bir darbeyle paramparça edebilirim.”

Gergince uyandığımda ilk işim komodinin üzerinde duran telefonumu elime olmak oldu. Gelen tek bildirim gruptandı.

Ferit: Buluşmamız gerek.

Nehir: Kampa gelip eşyalarınızı almanız gerekiyor. Orada olmaz mı?

Ferit: Oradaki işiniz bitince söylediğim kafeye gelin.

Önce biraz endişelendim fakat sonra düşünmemeye karar verip yataktan çıktım. Bizi ihbar ettikten sonra bir daha görüşmeyiz sanmıştım ama sanırım işe yarayacağımız bir şey olmuştu.

Pijamalarımı çıkarmadan mutfağa indim. İçeriden gelen yemek kokusu ve televizyon sesi uzun zamandır özlediğim ev ortamının hasretini gidermeme yardım ediyordu. Kahvaltı hazırlayan annemin arkasından sarılıp yanağına bir öpücük kondurdum. Hiçbir tepki vermediğine göre aramız hala soğuktu. Bir yandan haklı olabilirdi ama beni oraya kendi elleriyle götüren de oydu. Bunu düşünerek kendimi haklı çıkarmaya devam edecektim.

“Babam nerede?” diye sordum sandalyeme otururken.

“İşe gitti,” sesi mesafeliydi. Çaylarımızı koyup karşımdaki sandalyeye oturduğunda yüzüme bakmıyordu. Midem hiçbir şey istemediğini haykırsa da çatalımı bir zeytine batırıp ağızıma attım.

“Bugün kampa gidip eşyalarımı almam gerekiyor.”

“Baban halleder.” Anlaşılan evden çıkmama izin yoktu. İyi de ben zaten evden çıkmamak için yaşıyordum. Bunun benim için bir ceza olacağını düşünmeleri istemeden gülümsememi sağlamıştı.

“Ben hallederim anne. Hem arkadaşlarımla buluşmam gerekiyor.” Onu zayıf noktasından vurmuştum. Kaşları şaşkınlıkla havaya kalkarken neredeyse çiğnediği lokmayla boğulacaktı.

“Kimlerle?” diye sordu doğru duyduğundan emin olmak için.

“Arkadaşlarımla,” dedim sakince. Bu konuşma normal bir evde oldukça sıradan bir şeydi ama ben çocukluğumdan beri herkesten soyutlandığım ve kendimi çoğunlukla eve kapattığımdan bizim evimizde fazlasıyla önemli bir meseleydi. Annem arkadaş edinmemi, diğer çocuklar gibi olmamı çok isterdi. Lokmasını zar zor yuttuktan sonra hevesle konuşmaya başladı.

“Nereden arkadaşlarınla?”

“Destek kampından,” dedim gülmemeye çalışarak.

“En azından bir işe yaradı desene,” asık suratı artık neşeyle gülüyordu. Sanki biri duyabilirmiş gibi masaya doğru eğilip yaklaştı.

“Saat geç olmadan gel. Ben babanı hallederim,” dedi fısıldayarak. Bu hali beni güldürürken kalkıp ona tekrar sarıldım ve sırf biraz daha mutlu olsun diye bir sürü şey yedim. Sofrayı toplamasına yardım ettikten sonra hazırlanmak için odama çıktım.
Siyah dar pantolonum ve beyaz dar tişörtümü giyip saçlarımı sıkı bir atkuyruğu yaptım. Siyah küçük çantamın içine telefonumu, cüzdanımı, kulaklığımı ve parfümümü koyup bir kenara bıraktım. Gözaltlarımı kapatmak fazlasıyla zamanımı aldığı için acele ediyordum. Hafif bir allık ve göz makyajıyla işimi tamamladım. Üzerime siyah deri ceketimi geçirmiştim. Yazın sonlarına geliyorduk ve bu beni mutlu ediyordu. Sıcaktan nefret ederdim ama soğuğu çok severdim.

Evden çıkıp metro durağına giderken yol boyunca müzik dinlemiştim. Toplu taşımaya binmeyeli uzun zaman oluyordu. Fazla kalabalık olmadığını görmek rahatlamamı sağlamıştı. Aklımda kurduğum felaket senaryolarının gerçekleşmemesi için dualar ederken karşımdaki koltukta oturan bir adamın gözlerini üzerimde hissettim. Kafamı kaldırıp gözlerimi ona diktiğimde oldukça ciddi bir ifadeyle bana bakıyordu. Öfke ve korku içimde filizlenmeye başladığında gözlerimi kaçırmak yerine ben de kaşlarımı çatarak ona bakmaya başladım. Karşılık verdiğimi görünce şaşırmadı. Onun kaşları da benim gibi çatıktı ve sanki dikkatimi çekmeye çalışıyormuş ya da bir şey anlatmaya çalışıyormuş gibi bakıyordu.

TUTSAK (Kitap Oldu)Where stories live. Discover now