23. SON DAMLA

0 0 0
                                    

“Özgürlüğü istiyorsam tutsaklığı bitirene kadar düşecektim.”

Şüphe, uzun zamandır uzağımdaydı ve beni keyifle izlerken ona sadece hissettiğim güveni gösteriyordum. Keyfinin sebebi sonsuza kadar kendini hatırlatacağından emin olmasıydı oysa ben yok olduğunu düşünüyordum. Şimdi ise ne uzağımdaydı ne de yakınımda. Tamamen içimdeydi ve güven, sanki hiç var olmamış gibi kalbimi terk etmişti.
İfade verdiğim polisten öğrendiğim gerçeğe dün duysam inanmazdım ama bugün içimi yakan şüphelerden biriydi.

“Gökhan Saral senin de bu işin içinde bir parmağın olduğunu söyledi.” Bunu söyleyen polise bakarken öyle kötü hissetmiştim ki bir an adamın bakışlarının yumuşayacağını sanmıştım.

“Mert Karasoy isteyerek yapmamış olabileceğini söylüyor,” demişti bir diğeri. Kirpiklerime batan yaşlar artık canımı acıtıyordu.

“Nazlı bir şey dedi mi?” Son çarem buydu. Geriye kalan tek umut kırıntım bana yaşam sebebi vermek isteyen bu kızdı.

“Ferit’i savundu.” İşte bunu duymak akmak üzere olan gözyaşlarımı daha ileri bir tarihe ertelemem için yeterliydi. Derin bir nefes almıştım. Şimdi sadece gidip Nazlı’nın bana ne yapmam gerektiğini söylemesini istiyordum. O gece beni pencerenin önünden kurtarırken ki korkusunu bu gece de yaşadığına emindim. Son zamanlarda zor günler geçiriyordu ama yine de sevinecek bir şeyler buluyordu. İyileşmesi için göreceği tedavinin oldukça sancılı bir süreç olduğunu öğrenmiştik. Saçlarını kaybedecekti, kilo alacaktı, ağrılar ve mide bulantıları olacaktı ama o sadece sağlığına odaklanmıştı. Saçlarının tekrar uzayacağını ve çektiği tüm acıların bundan sonra yaşayacağı hayata değeceğini söylediğinde içim hayranlıkla doluyordu. Ben onun yerinde olsam şimdiye çoktan kendimi akışa bırakmış olurdum. Bunu ona söylediğimde, “Ama ben bunu yapmana asla izin vermezdim,” diyerek yanağımı sıkmıştı.

Sorgum diğerlerininkinden uzun sürmüştü. Çıktığımda dışarıda sadece Kerem’i görmeyi beklerken hepsini karşımda buldum. Özür dileyeceklerini sanmıştım oysa yüzlerinde yine acıyan ve onaylamayan o ifade vardı. Ben de yüzüme sandıkları kızın ifadesini yerleştirdim. Onlara ihanet ettiğini düşündükleri Işık tam karşılarına geçti ve başından beri ondan haz etmediğini bildiği Hakan’ın gözlerine hadsizce baktı.

“Ferit nerede?” Soruma inanamıyormuş gibiydi oysa beni suçlayanlardan biri de oydu. Polis ben Nazlı’yı düşünürken söylemişti.

“Alaz’ı serbest bıraktılar. Suzan, Yılmaz’ın yaptığını itiraf etti.” Bana doğru konuşan Nazlı’ya baktığımda ifademi yumuşattım. Dolu gözleriyle yanıma koştu ve kollarını boynuma doladı. Ağlamak şimdi utanç verici gelmiyordu ama yine de kendimi tuttum. Kollarımı beline sardım ve yüzümü boynuna gömdüm. Küçükken anneme sarıldığımda hissettiğim huzuru tadıyordum.

Diğerlerine soramadığım için onun kulağına fısıldadım. “Aslı nasıl?” burnunu çekti ve bir süre bekledi.

“İyi olacak.” Derin bir nefes alıp ondan ayrıldım. Kerem bir polis memurunun masasındaki telefonla konuşuyordu.

“Işık…” Mert aynı ses tonuyla yanıma yaklaşınca uzaklaştım.

“Yorucu bir gündü. Görüşmek üzere.” Yanlarından ayrılacakken Gökhan ile göz göze geldiğimizde içimdeki kırgınlık gün yüzüne çıktı. En azından biraz pişman olmasını beklerdim ancak o aynı sertlikle bana bakıyordu. Benim bir hain olabileceğime nasıl inanırdı ya da ona buna inanması için ne yapmıştım? Aslı olsa inanmazdı, ona kızardı değil mi?

TUTSAK (Kitap Oldu)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin