18. TİYATRO

1 1 0
                                    

“Herkes kurtarılmayı hak etmez ve herkes her zaman kurtarılmak istemez.”


Tam beş gün geçmişti aradan ama ben beş günün beşinde de aynı suçluluk duygusuyla savaşmıştım. Onun için bir şey yapamazdım. Bu benim elimde değildi ve benim suçum da değildi. Ama düşündüğümde, eğer elimde olsaydı yardım eder miydim? Kendi sorunlarımı görmezden gelip onu kurtarmak için bir şeyler yapar mıydım? Bunun cevabını kendime itiraf edemediğim içindi tüm bu suçluluk.

Hâlâ her şeyi görmezden gelebiliyordum. Düşüncelerimden kaçmayı hâlâ başarıyordum ama artık eskisinden daha zor oluyordu.

Karşımdaki kıyafet yığınına bakarken daha fazla uğraşmak istemediğim için rastgele beyaz bir elbiseyi seçip üzerime geçirdim. Uzun kollu elbisenin bel kısmında kahverengi ince bir kemer vardı. Saçlarımı maşayla hafifçe şekillendirdikten sonra makyaj yaptım. Topuklu botlarımı da giyip Kerem’i beklemek üzere aşağı indim.

Bugün Acar’ın heyecanla beklediği tiyatro gösterisine davetliydik. Onun ilk sahne deneyimi olacaktı ve o kadar hevesliydi ki Kerem’i bile çağırmıştı.
O günden beri Ferit ile ilgili hiçbir şey yapmamıştık. Ondan da bir atak gelmeyince tedirginliğimiz devam etse de yaşamamız gereken hayatlar ve bulunmamız gereken yerler vardı. İlaçlarımla birlikte son zamanlarda yaşadığım atakları biraz olsun kontrol altına alabilmiştim ama şimdi kalabalık bir ortamda uzun süre duracağım için gergindim. Avuçlarımda hissettiğim teri görmezden gelip kendime her şeyin iyi olacağıyla ilgili yalanlar söylüyordum.
Kerem sonunda aşağı indiğinde siyah gömleği ve pantolonuyla oldukça şık görünüyordu.

Bana hiç bakmadan kapıyı açtı ve çıkarken kapattı. Bunu bilerek yaptığı gülüşünden belli oluyordu. Onu umursamadan babamın arabasına bindim. Şoför koltuğuna geçtiğinde emniyet kemerimi takmaya çalışıyordum. Tiyatro salonu bize uzaktı bu yüzden biraz erken çıkmıştık.

“Sevgilin seni bırakmayı teklif etmedi mi?” diye sordu bakışlarını yoldan ayırmadan.

“İşi varmış,” dedim ben de ona bakmadan.

“Ne işi varmış?”

“Sana ne.”

“Sen de bilmiyorsun değil mi?” canı sıkıldıkça Mert ile ilgili sorular sormasına alışmıştım ama bu sinirlerimi bozmadığı anlamına gelmiyordu.

“Sormadım.” Bunu yüksek sesle söylemek tuhaf olmuştu. Neden merak etmemiştim bilmiyordum. Belki de ona olan güvenimdendi. Her şeyi Mert’e bırakıyordum; çünkü o ne yapması gerektiğini hep bilirdi, bu konuda rahattım. Yine de Kerem’in garip bakışlarına maruz kalmıştım.

Salona vardığımızda arabadan inip onu beklemeden içeri girdim ve kapıyı kapattım. Arkamdan sesli bir şekilde güldüğünü duymuştum.
Görevli adama biletimi uzatırken arkamdan birinin koşarak yanıma geldiğini fark ettim. Acar telaşla kolumdan tutup beni çekiştirmeye başladı.

“Neler oluyor?”

“Oyun iptal oldu hadi gidiyoruz.” Neredeyse kapıya kadar geldiğimizde Kerem bizi gördü.

“Ne yapıyorsun?” diye sorunca Acar onu görmezden geldi.

Oyunun olacağı salonun kapısı açılınca bizimkiler çıktı ve Acar’ı gördüklerinde rahat bir nefes verdiler.

“Neredesin sen? Herkes seni arıyor,” dedi Mert.

“Buldular işte oyun iptal hadi herkes evine.” O kadar telaşlı görünüyordu ki kötü bir şey olduğunu düşünmeye başlamıştım. Kızıl saçlı kısa boylu bir kadın yanımıza geldi.

TUTSAK (Kitap Oldu)Where stories live. Discover now