20. GERÇEKLER VE ACILAR

2 1 0
                                    

“Eğer benim için biçilmiş bir mucize varsa hepsini onun almasını isterdim.”


Attığım adımla birlikte çıkan su sesi başımı eğmeme neden olmuştu. Küçük su birikintisine yansıyan soluk yüzüme bakarken birinin bana yaklaştığını hissediyordum. Bakışlarımı yansımamdan uzaklaştırıp gelen kişiye odaklandım. Kerem yavaş adımlarla binadan çıktı. Yanıma gelirken meraklı ya da kızgın görünmüyordu.

“İstediğini alabildin mi?” diye sordu sessizce.

Başımı olumsuz anlamda iki yana salladım. İstediğimi alamamakla birlikte istemediğim de bir ton acı almıştım. Şafak ve onun sayesinde açılan gözüm, dünyaya artık daha duygusuz bir gözle bakmama neden olmuştu.

“Hadi eve girelim,” dedi sırtımdan hafifçe ittirerek. Bir hayalet gibi onu takip ederek eve girdim. Henüz kimse uyanmamıştı ve bu içimi rahatlattı. Ona hiçbir şey söylemeden odama çıktım. Kızlar yatağımda uyuyorlardı. Nasıl sığmayı başardıklarını bilmiyordum ama kenarda hala biraz boşluk vardı. Sessizce o boşluğa kıvrılıp elimi yanağımın altına koydum. Gözlerim kendiliğinden kapanırken zihnim saatler içerisinde yaşadığım anıları önüme düşürüyordu.
Mert’i düşündüğümde canımın yanmasını bekledim. Dakikalarca o keskin, nefesimi kesen acının tekrar göğsümde belirmesini bekledim ama öyle bir şey olmadı. Mutlu değildim bunu biliyordum fakat mutsuz da değildim. Sanırım bunu dert edecek kadar önemsemiyordum ya da bir gecede fazla şey yaşadığım içindi bu hissizlik. Acı çekmek ve ağlamak için kendime sadece o anı sunmuştum. Şimdi olmayacaksa bir daha olmayacaktı. Ve şimdi olmuyordu.

                                   ***

Dakikalar önce uyandığım halde gözlerimi bir kez bile açmamıştım. Kulağıma gelen gülüşme sesleri ve burnuma gelen güzel kokular merakımı arttırırken odamın kapısı yavaşça açıldı.

“Hâlâ uyuyor,” diye fısıldadı birisi.

“Uyandıralım öyleyse.” Bu sefer Aslı’nın yüksek sesini duymuştum. Saniyeler sonra üzerime biri atladı ve bağırışlarımla gözlerimi açtım.

“Aslı!” hiçbir şey yapmamış gibi gülerken Nehir ellerini birbirine kenetlemiş endişeyle bizi izliyordu.

“Horozlar bile uyanıp geri uyudular yürüyen depresyon.” Hâlâ gülüyor ve bağırıyordu. Başım zonklarken sinirle onu ittirmeye başladım.

“Uyandı mı?” Nazlı elinde bir bardak su ile içeri girdi.

“Uyanmak mı? Ölüyordum az daha!” ben söylenmeye devam ederken Aslı gözlerini abartma dercesine devirdi.

“İlaçlarını iç ve kahvaltıya gel.” Önüme düşen saçlarımı eliyle geriye doğru taradı. Onda her zaman hissedilen bir annelik duygusu vardı. Gözlerine baktığımda gördüğüm anlayış, gece olanları anlatıp anlatmadığımı sorgulamama neden olmuştu. Sanki her şeyi biliyormuş gibi bakıyordu.

Aşağı inip annemin sevincini gördüğümde kaşlarımı çattım.
“Günaydın kızım!” yine bağırıyordu. “Bak kızlarla kahvaltı hazırladık ama sen bu saate kadar uyudun yine.” Beni azarlamaya çalışsa da keyfi yerinde olduğu için beceremiyordu.

Onlara ayak uydurmaya çalışarak kahvaltı sofrasına oturdum ve bir şeyler yemeye başladım. Bunun için kendimi zorlamam gerekmişti. Annem burada olduğu için neler olduğunu sormuyorlar sanmıştım ama kahvaltıdan sonra odama döndüğümüzde de kimse Mert hakkında konuşmamıştı. Ama birbirlerine bakmayı da ihmal etmiyorlardı. Benim anlatmamı beklediklerini düşünüp onlara gördüklerimden bahsettim. Bunu beklemiyor oldukları her hallerinden belliydi. Hatta Nehir’in gözleri dolmuştu ama görmeyelim diye sürekli yere bakıyordu. Aslı fazla kızgındı ve bunu saklama gereği duymuyordu. Nazlı ise onun aksine oldukça sakin ve üzgündü. Peki ben? Benim için o kadar da yıkıcı bir şey olmamıştı. Ne bekliyordum ki?

TUTSAK (Kitap Oldu)Where stories live. Discover now