14. KANATLARI ISLAK KELEBEK

1 1 0
                                    

“Uçamıyor olman güzelliğini saklayabileceğin anlamına gelmiyor.”

HAKAN

İçimdeki hissin tarifi imkânsızdı. En büyük hayalim onun beni sevmesiydi ve bu olmuştu. Gelin görün ki benim hayallerim gerçekleşse bile mutlaka yanında bunun tadını çıkaramayacağım şeyleri de beraberinde getiriyordu. O an tek dileğim onun iyi olmasıydı. Eğer iyi olacaksa benden nefret etmesine bile razıydım. İçimde yaşadığım ne varsa yine içimde kalırdı. Ben onun için susar konuşmazdım. Onu kaybetmeye dayanamazdım.

Şimdi ona odasına kadar eşlik etmiş ve sabaha kadar başında bekleyeceğime dair uyarılarımı yapıyordum. Ailesi iş için yurtdışındaydı. Koca bir duvarı kitaplıkla kaplı, geriye kalan kısımları posterlerle süslü olan odası daha içeriye girer girmez burnuma dolan kokusu kendimi gerçek anlamda evimdeymişim gibi hissettirmişti. Aidiyet duygusunun yalnızca ait olduğum kişinin yanında hissedilmesi çok basit, bir o kadar da zordu.

Onu dikkatlice yatağına yatırırken sürekli kendisinin yapabileceğini, yardıma ihtiyacı olmadığını söylüyordu ama ben duymuyormuş gibi yapıp onu sinirlendiriyordum.

Yatağının yanındaki komodinin üzerinde duran ilaçları görünce hissettiğim korku geri gelmişti. Çok saçmaydı. Tam onu kurtardım bir daha kaybetmeyeceğim dedikten sonra gözümle bile göremeyeceğim bir şeyin onu benden alması hiç adil değildi.

“Tamam, artık gidebilirsin,” dediğinde fazla yardım aldığı için inatçılık yapıyordu.

“Beni sevdiğini söyledin nasıl gidebilirim?” dedim gülerek.

“Uzatma işte Hakan. Zaten elime yüzüme bulaştırdım her şeyi.”
Güldüm.

“Yarın için çok heyecanlıyım. Sence Işık bize ne anlatacak? Acaba neden Kerem’e yalancı dedi?”

Bunu ben de merak ediyordum. Anlatması için zorladığımızda hazır olmadığını ve yarın anlatacağını söylemişti. Mert üstüne gitmememizi söyleyip onu eve bırakmıştı. Bu aralar Işık’la pek bir ilgiliydi. Nedenini sorduğumdaysa o benim en yakın arkadaşım deyip lafı değiştiriyordu. Ben de kızardığını görünce daha fazla sormuyordum. Gerçi son olanlardan sonra fazla konuşmuyorduk. Aramızda hep bir mesafe vardı ve bu çok canımı sıkıyordu.

“Madem sabaha kadar kalacaksın bari rahat bir yerde kal,” dedi ve yatağında kayıp bana yer açtı.

Bu şu an gerçekten oluyor muydu? Bir gün Nazlı’yla birlikte uyuyacağımı bilsem o gün gelene kadar tek bir gece bile uyuyamazdım.

Açtığı yere yatıp yorganı onun üzerine örttüm sonra o kaldırıp ikimizin üzerine de örttü. Yan yana uzanmış sırtlarımız yatağın başlığına yaslı sessizliğin sesini dinliyorduk. Uzun bir süre bu böyle devam etti.

“O kitabı bu kadar okuma demiştim sana. Hep onlar yüzünden geliyor aklına böyle fikirler,” dedim.

“O kitabın bir adı var, Aynı Yıldızın Altında. Ve gayet de güzel. Hem sen kaç kere okudun ki o kitabı?”
Sevdiği bir şeye laf ettiğim için sinirlenmişti.

“Sırf sen okuyorsun diye üç kez okudum,” dedim. Kabul ediyorum gerçekten güzel bir kitaptı ama kızın sevdiklerini üzmemek için kendini herkesten uzaklaştırması beni sinirlendirmişti. Uzak kalsa da kalmasa da eğer üzmek istemediği kişiler onu gerçekten seviyorsa her halükârda üzüleceklerdi. Tabii bunları Nazlı’ya söylesem sabaha kadar konuşup bana onu savunurdu.

“Eğer okuduysan kitaplarımızı değişip tekrar okuyalım mı?” heyecanla sorduğu soru beni güldürmüştü.

“Olur, ama ne işimize yarayacak şimdi bu?”

“Altını çizdiğimiz cümleleri göreceğiz. Çok eğlenceli olmaz mı?” resmen gözleri parlıyordu. Böyle bir güzelliğe hayır demek mümkün müydü ki?

TUTSAK (Kitap Oldu)Where stories live. Discover now