5. YAĞMUR

1 1 0
                                    

“Kaybedecek tek bir şeyim kalana kadar savaşacağım ve kaybedecek tek şeyim kendi canım olduğunda, önce seni sonra kendimi yok edeceğim.”

Tıkanan nefesime eşlik eden titreyen bedenim ve acıyı her yerime göndermeye hazır olan beynim. O sesi duymak, o sesi hissetmek… Asla tanımlayamayacağım bir duyguyla onu mahsur kaldığı o yerden çekip almak ve sımsıkı sarılmak istiyordum.

Sesi öyle çaresiz gelmişti ki bu bana yine o geceyi hatırlatmıştı. Ben onun gibi korkumu dışa vuracak kadar cesur değildim. Yine de benim de içimdeki ses böyle çaresiz çıkmıştı. O bunu duymamasına rağmen beni kurtarmıştı. Eğer hala nefes alıyorsam onun sayesindeydi. Şimdi kurtarılması gereken oydu ve ben korkmaktan başka hiçbir şey yapamıyordum.

Hakan kaskatı kesilirken Mert’in gözleri buğulanmıştı. Aslı’nın ağızı şaşkınlıkla açık, Gökhan’ın bakışları acılıydı. Nehir ve Acar aramızda en kötü olanlardı. İkisinin de gözlerinden yaş düşmüş, ikisi de titriyordu.

“Bu iş sandığımızdan da ciddi. Polise haber vermeliyiz,” Gökhan ciddiyetle konuştuğunda ona hak verdim.

“Onların zaten haberi var ve yaptıkları tek şey vakit kaybetmek.” Arkamızdan gelen yabancı ses hepimizin telaşlanmasına neden olmuştu. Güçlükle sesin sahibine döndüğümde gördüğüm kişi her şeyin burada bittiğini haykırıyordu. Nazlı’nın ailesini teselli eden ve bizi tuvalete girerken gören dövmeli adam. Tam karşımızda dikilmiş eli cebinde bizi izliyordu.

“Gerçekten herkesten gizli bir şekilde gidebileceğinizi mi sandınız? Ben olmasam odalarınızdan bile çıkamazdınız.” Kendinden emin sözleriyle Mert kaşlarını çatarak ona yöneldi.

“Sen olmasan mı? Sen kimsin?”

“Ben Nazlı’nın ailesinin avukatıyım. Aynı zamanda bir aile dostuyum. O benim için çok değerli. O kadar değerli ki artık profesyonel davranacak sabrım kalmadı.” Biz hala şüpheyle ona bakarken sessizliği bozan Gökhan oldu.

“Bize ne yapacaksın onu söyle.” Adam rahat bir tavırla gülümsedi, “Sizden yardım isteyeceğim. Ya da size yardım edeceğim. Sabahtan beri sizi izliyorum. Gerekli olan her şeyi ayarladım. Böyle yürüyerek nereye gidebileceğinizi sanıyorsunuz?” bu konuda haklıydı ama o hala bir yabancıydı.

“Kabul,” dediğinde Hakan, aynı anda ona döndük. “Ne gerekiyorsa yapacağım. Elimizde başka şans yok. Siz burada kalın. Kimsenin hayatını tehlikeye atamam.” Hakan’ı dinlemeden karşımızdaki adamın planını anlatması için ona döndük. Hakan bu tepkimize şaşırsa da bir şey söylemedi. Muhtemelen kaçıp gideceğimizi düşünmüştü ama bunu yapacak olsak o kan birikintisini gördüğümüz anda yapardık.

“Pekâlâ, beni takip edin o zaman.” Biz kuşkuyla birbirimize bakıp onun arkasından yürürken o bir anda bize döndü ve “Bu arada ismim Ferit,” diyerek tekrar yoluna devam etti.
Adını ilk duyduğum zaman buydu ve ilk önce onun ağızından duyduğum için sonuncusunun da öyle olmasını çok sonra dileyecektim.

Ormandan biraz uzak kimsenin olmadığı araziye benzer bir yere geldiğimizde ilk gördüğüm küçük bir karavan olmuştu.

“Hepimizin sığacağı başka bir şey bulamadım,” diye açıkladığında biz siyah karavanı inceliyorduk. Daha fazla oyalanmadan içine girdik.

Ferit şoför koltuğuna Hakan da onun yanına geçti. Ben, Mert ve Aslı ile sol taraftaki koltuğa geçtik; Gökhan, Acar ve Nehir yan tarafımızdaki koltuğa. Başımı cama yasladım ve gözlerimi kapattım.

“Annemler kafayı yiyecek,” diye mırıldandım.

“Annelerimiz,” diye düzeltti Mert.

“Pişman mısınız yoksa?” Aslı’nın sorusuna Mert ile aynı anda; “Hayır,” cevabını verdik. Pişman olmalıydım. Aileme bu korkuyu yaşattığım için. Ama olamıyordum. Daha fazla düşünmemeye karar verdim. Geçtiğimiz yollar karanlıktı.

TUTSAK (Kitap Oldu)Where stories live. Discover now