15. DÜNYA

1 1 0
                                    

“Seni dikkatle dinliyordum çünkü konuşan sendin.”

Hastane koridorunda öylece otururken çalan telefonumla irkildim. Arayan Gökhan’dı.

“Işık, neredesin?”

“Hastanede.”

“İyi misin?” telaşlı sesi yüzünden hızlı bir açıklama yaptım.

“Sorun yok annem biraz rahatsızdı. Ne oldu?”

“Geçmiş olsun. Acilen toplanmamız gerek. Bir saate gelebilir misin?”
Bu saatte bu kadar acil ne olabileceğini düşünürken buluşacağımız yeri öğrenip telefonu kapattım. Annem babamla birlikte son kontrollerdeydi. Eve döndüğümüzde onlar uyuduktan sonra sessizce çıkmıştım. Eskiden onlara haber vermeden bahçeye bile çıkamazdım ama artık hiçbir şeyi dert edemiyordum.

Serin havada buluşacağımız yere doğru yürürken aniden yanımda bir karavan durunca korkmuştum. Acar ön koltukta gecenin bir yarısı olmasına rağmen taktığı güneş gözlüğüyle muzipçe gülerken ben neler olduğunu anlamak için karavanı inceliyordum. Sürücü koltuğunda oturan Hakan, “Plan değişti atla,” dedi ve bir düğmeyle arka kapıyı açtı.

Diğerlerini içeride görmek daha da rahatlamamı sağlarken en son hep birlikte bir karavanda geçirdiğimiz anlar aklıma gelince gerilmiştim.

“Ferit’in karavanından daha güzel değil mi?” diyen Mert, Ferit’inkiyle aynı düzene sahip karavanın sol tarafındaki koltuğunda oturuyordu. Karşısına oturup daha ben bir şey sormadan Nehir heyecanla anlatmaya başladı, “Bugün babamlar konuşurken duyduklarıma göre bizim destek kampında Alaz için çalışan biri varmış ama kim olduğundan emin değillermiş.”

“Bizde hiçbir şey planlamadan onu bulmaya gidiyoruz,” dedi Aslı.

“Biraz heyecanlanır mısın artık? Adamlar karavan bile tutmuş.” Gökhan’ın gülerek söyledikleri beni de güldürmüştü.

Annen rahatsızmış şimdi daha iyi mi?” Mert’in endişeli sorusu bir an için unuttuğum meseleyi tekrardan gün yüzüne çıkarmıştı.

“Önemli bir şey değildi. Tansiyonu falan düşmüş sanırım ama şu an gayet iyi.” Elimden gelen en yapmacık tavırla cevap verdiğimde tebessüm ederek başını salladı.

  Nihayet kampa geldiğimizde ne yapacağımız veya içeri nasıl gireceğimiz hakkında hiçbir fikrim yoktu. Nehir cebinden bir anahtar çıkarırken hepimiz onun kapıyı açmasını bekliyorduk.

“Biri ne yapacağımızı anlatabilir mi?” diye sorduğumda Nehir konuşmaya başladı, “Son olaydan beri kamp kapalı ve çalışanların çoğu zaten işi bıraktı. Ama içeride hepsine ait dosyalar var, onlar sayesinde hangisinin Alaz’ın adamı olduğunu bulmaya çalışacağız.”

“Allah’ım çok heyecanlıyım inşallah dikişlerim sökülmez,” Acar’ın söyledikleri bizi güldürürken Gökhan gözlerini devirmişti. “Dikişlerin alındı,” dediğinde daha çok güldük.

İçeri girdiğimizde hepsinin elinde bir fener olduğunu gördüm. “Benim fenerim nerede?” diye sordum.

“Sen benimle gel ve sakın yanımdan ayrılma,” diyen Mert’i Hakan böldü.

“Gökhan yanına fazladan almıştı onu kullan istersen,” dediğinde Mert çatık kaşlarıyla ona bakıyordu ama Hakan onun aksine gülerek konuştu. “Gerçi onun pili bitmişti sen Mert’le ilerle.”

Herkes gülerek Mert’e bakarken Acar fenerini Mert’in yüzüne doğru tutunca kızardığını fark ettik. Hepsi birden gülerken ben de kendimi tutamamıştım. Bu çocuk utandığında gerçekten elma gibi kızarıyordu ve oldukça sevimli gözüküyordu.

TUTSAK (Kitap Oldu)Where stories live. Discover now