43 ♧ Atlas

20.8K 763 531
                                    

"Şehitler ölmez, vatan bölünmez!"

Atlas

  Doruk'un özelikle 'ev' diyerek ısrar ettiği bodrumda sandalyelerin üzerinde karşılıklı oturmuş, Gümüş'e girmek için plan kurmaya çalışıyorduk. Maçtan sonra kızları evine bırakıp hemen gelmeme rağmen saat gecenin üçüne geliyordu. Sansar her zamanki gibi ortalıklarda yoktu.

  Doruk yüzünü asarak kulağındaki telefonu masaya bıraktı. "Meşgule attı," dedi bana bakıp. "Her zamanki gibi fazla sorumluluk sahibi bir davranış. Tam da Sansar'dan beklendiği gibi." Gülüp Gümüş'ün haritadaki yerini gösteren kâğıdı önüme çektim. Terk edilmiş bir askeri bölge olmasından dolayı olsa gerek dağların arasında, ulaşımı zor bir yerdi. Yakında karın yağacağını bildiğim için oraya ulaşmanın hiç de kolay olmayacağının farkındaydım.

  Doruk bakışlarımı fark edip "Mesafeyi hesapladım," dedi. "612 km yol var. Dağların yüksekliği kimi yerlerde 4000 metreye ulaşıyor. Kiraladığımız helikopterin hızına bağlı olarak uçuş yaklaşık olarak üç dört saat sürecek."

  Parmağımı haritada bulunduğumuz şehirden Gümüş'e kadar uzanan mavi çizgi üzerinde gezdirdim. "İyi bir helikopter kiralamamız gerekiyor," dedim kaşlarımı çatarak. "Üstelik bir pilota da ihtiyacımız olacak.

  "Aynen öyle," dedi arkasına yaslanıp. Üzerindeki ceketten yıpranmış kare bir kağıt çıkarttı. "Kalemi uzatsana."

  Masanın benim tarafımdaki köşesinde duran mavi pilot kalemi ona attığımda bana bakmadan kalemi havada yakaladı ve kapağını açıp kalemin arkasına taktı. Kâğıda bir şeyler karalayıp kaşlarını çattı. "İçeride kurtarılması gereken kaç kişi olduğunu bilmiyoruz," dedi. "Dönüş için iki helikopter gerekebilir."

  "Doğru," diye mırıldandım sakallarımı kaşırken. "Yarınki maçtan sonra aldığım parayı direkt buna yatırabiliriz."

  Doruk sessiz kalıp kâğıda bir şeyler karalamaya devam etti. Yüzü düşünceli bir şekle büründü, bir şey sorup sormama konusunda kararsız gibiydi. Başını kaldırıp bana baktığında tereddüt etti. "Vuslat bu konu hakkında ne diyor?" diye sordu sonunda. "Yarın geceki maçın için bir şey söyledi mi?"

  "Ona bunu açıkladım." Doruk'un ihtiyaç listesi olarak hazırladığını tahmin ettiğim kâğıdı parmağımla masanın üzerinde döndürmeye başladım. "Doğru bildiğim şeyin peşinden gitmemi söyledi."

  Doruk imkânsız bir şey hakkında konuşuyormuşuz gibi baktı. "Vuslat'ın anlayışlı bir kız olduğunun farkındayım ama bu onun için zor olmalı," dedi dostane bir tavırla. Uzun zamandan beri beraber olmamız onu bizden biri yapmasa da dostumuz yapmıştı mutlaka. Bu yüzden söylediklerini dinlerken tüm dikkatimi ona yönlendirmiştim. Vuslat gibi kırılgan bir kızı incitmek istemiyordum, bu konu da Doruk'un bana yardımcı olacağına inandım. "Sonuçta babasını bu hale getiren adamlarla çalışıyorsun. Bunu kabul etmesi o kadar da basit değil."

  Öfkelendiğimde çok sık yaptığım gibi dilimi ağzımın içinde yanağıma bastırdım ve sakin olmaya çalıştım. Elimden gelen bir şey yoktu, o lanet yerden çıktığımızda yanımızda Selim olabilirdi. Onu kurtarmak için düşünmemeliydim bile, direkt gitmeliydim. Paraya ihtiyacımız vardı. Kim ne derse desin bunu yapmak zorundaydım.

  Doruk yüzümden ne hissettiğimi anlamış gibi "Vuslat sana bunu yapmamanı istediğini söylese," diye sordu. "Yine de yapar mıydın?"

  Parmaklarımla şakağımı ovuştururken gergin bir şekilde güldüm. "Ben de kendime bunu soruyorum. " Onun için her şeyi yapacağımdan o kadar çok emindim ki, sanki kendimi ateşe atmamı söylese düşünmeden atarmışım gibi hissediyordum ama hayatımda ilk defa sahip olduğum bu duyguyu da terk edemiyordum; Gümüş'tekilere karşı çok derin bir sorumluluk hissediyordum ve bu susturulamaz bir vicdana sahipti. Selim'in yaşadığını düşündüğümden beri bu duygu daha da koyulaşmış ve artık vazgeçilmez bir hal almıştı.

Düşünce MahkumlarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin