29♣Sansar

23.5K 1.2K 109
                                    

Hiçbir şey göründüğü gibi değildi. 

Bunu zihnimin fısıldamasına gerek yoktu, zaten bir şekilde biliyordum. Gördüğüm her şeye inanmamam gerektiğini çok küçükken Savaş bana pek de öğrenmek istemediğim bir şekilde öğretmişti. Annem bütün gece ağlamıştı o adam beni dövünce. Sinirlenmiştim ama bir yandan da bunu yapmasının bana sağladığı yararın farkındaydım. Küçükken farklı olduğumu biliyordum, o adam beni dövdüğünde de kendime bunu söylemiştim.

Ben farklıydım.

Bunu bilmek beni güçlendirmişti, çünkü olduğum şeyi araştırmaya başladım. Odamın her yeri Düşünce Mahkumlarına benzer hastalıklar hakkında yazılan tezlerle, Alparslan Gündoğdu ve ekibi hakkındaki araştırmalarla doluydu. Kendimi Düşünce Mahkumluğundan kurtulmaya adamıştım. Şimdi bunu bulmuşken bırakmaya niyetim yoktu.

Ama önce 'göründüğü gibi olmayan' şeyleri çözmeliydim. Çünkü bakmak ve görmek aynı değildi.

"Burada güvende miyiz?"

"Öyle olduğunu umuyorum."

Selim ve Atlas'ın seslerini duyuyordum ama uzaktan gelen sesleri bana aramızda kilometrelerce mesafe olduğunu düşündürmüştü. Ne var ki, gözlerimi açtığımda üzerime eğilmiş üç tane yüz gördüm.

"Yaşıyor," dedi Doruk.

Selim bana gülümsedi. "İyi misin?"

Atlas kaşlarını çattı. "Hâlâ tepki vermediğine göre yaşadığı konusunda şüphelerim var."

Suratımı ifadesiz tuttum. En son kendimi yeşil gözlü bir adama yumruk atarken hatırlıyordum. Sonrası sanki yıkılmış bir köprü varmış gibi boşluktu. Zihnimi zorladım ama o ana dair pek bir şey hatırlamıyordum. Bodrum gibi bir yerde tutulduğumuzu hatırladığımda yüzümü buruşturdum. Bakışlarımı odada gezdirdiğimde görmeyi beklemediğim bir yerle karşılaştım.

İçerisi şık bir daireye aitti. Tavanda asılı duran gösterişli avizeler, dışarıda birinin elinde görsem kesinlikle çalacağım antika vazolar vardı. Yattığım kanepede kıpırdandım ve ağzımdan kaçan iniltiyi önleyemedim. Karın kaslarım en ufak bir hareketimde acıyla bağırıyordu. Farkında olmadan küfrettiğimde Atlas güldü.

"Kesin yaşıyor."

Ona ters bir bakış attım ve nerede olduğumuzu sormak için ağzımı açtım ama zihnim aniden bir gülümseme bahşetti bana. Turuncu saçlarını salık bırakmıştı ve üzerinde gözlerinin yeşilliğini tüm güzelliğiyle ortaya seren yeşil bir elbise vardı. Bana gülümsüyordu. Sena. Sena'nın evinde yemek yediğimiz akşamdan kalan bir anı olduğunu anımsadım. "Sena iyi mi?" diye sordum. Etrafıma tekrar bakındım. "Kızlar nerede?"

Atlas'ın kaşları çatıldı ve karşımdaki koltuğa oturdu. Yüzündeki endişe ve öfke yavaş yavaş kendini belli ederken "Bilmiyoruz," dedi. "Kaçırıldığımızda telefonlarımızı almışlardı. Kurtuldularsa bile bize nasıl ulaşacaklar ki!" Eliyle yüzünü ovuşturdu. "Amcama ulaşırlar diye düşünmüştüm ama amcamı aradım. İki üç tane adamın aniden eve daldığını ve onu konuşturmaya çalıştıklarını söyledi. Doğal olarak kızların onu aramaması iyi olmuş."

"Ali Abi iyi mi?" diye sorduğumda başını salladı.

"Biraz hırpalamışlar ama şimdi iyi olduğunu söyledi."

Odadaki havayı ağırlaştıran Atlas'ın öfkesi, Selim'in hüznü, Doruk'un endişesi miydi bilmem ama kesinlikle benim yaşadığım duygu karmaşası da etkiliydi. Ciğerlerimin yandığını hissettim, sanki kilometrelerce koşmuştum ve nefes almak istiyordum ama nefes kaynağım yanımda değildi. Gözlerimi kapatıp dinlenmeyi diledim bir an için, ama bunun imkansız olduğunu biliyordum. Hayatımda yaşadığım en güzel an bir buhar gibi zihnime sızıyordu; Sena'nın gülümseyişi.

Düşünce MahkumlarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin