17♣Sansar

27.1K 1.4K 127
                                    

Hayat zor değildi. Hele de bazılarının dediği gibi zalim hiç değildi.

Sadece insanlar böyle olmasının onlar için daha kolay olacağını bildiğinden böyle söylüyordu. Çünkü hayat veya kader zalim, acımasız ve zorsa yaptıklarımızdan biz değil hayat veya kader sorumlu olurdu.

Bomba altındaki çocuklar, dayak yiyen kadınlar, açlıktan ölen insanlar, evlat acısıyla her an tekrar takrar ölen anneler... Onlar hayata veya kadere zalim diyemeyecek kadar acılarıyla baş başaydı.

Ölüm yakın demiştim, değil mi? Ölümden kastım sadece ruhun bedenden ayrılması değildi. Ben ölümle acıyı da kastetmiştim ayrıca.

Ölüm yakındı. Hemen bir adım arkanda belki de. Sana yaklaştığında duyuyorsun bir şekilde. Belki bir gün önce belki saniyeler.

Gözlerimi açtım. Uykunda düşüncelerinle boğuşmak kadar berbat bir şey yoktu. Hiçbir zaman tam olarak dinlenmiş hissedemiyordun. Belki de bu yüzden tedaviden sonra ilk yapacağım şey uyumaktı. Normal insanların nasıl uyuduğunu merak ediyordum.

Yataktan kalkıp ağır adımlarla mutfağa gittim ve bir bardak su doldurdum kendime. Ilık su rahatlatıcı bir dokunuş gibi boğazımdan aşağıya doğru akarken bakışlarımı mutfağın açık kahve tezgâhına diktim. Annemin üzerinde ekmek doğradığı tezgâha.

Bardağı tekrar tezgâha bırakıp mutfaktan çıkarken her zaman yemek kokusuyla dolan mutfağın şimdi annem olmadan oldukça boş koktuğunu fark ettim.

Zihnimde her an dolaşan düşüncelerle giyindiğimde, telefonumu ve boş cüzdanımı cebime atıp evden çıktım.

Hızlı adımlarla çarşıya gittiğimde dükkânların arasında dolaşan kalabalığa karışıp iyi giyimli bir kadına çarpana kadar kayboldum. Üzerindeki pahalı deri ceketinin cebindeki IPhone telefonu, çantasındaki ağır cüzdanını çarptığım an hızla cebime attığımda kadın yüzüme ters bir bakış atıp "Dikkat etsenize!" dedi kızarak.

"Affedersiniz."

Ağır birkaç adımdan sonra koşarak caddeyi tamamlayıp sola saptım ve taksi çevirdim. Taksiye bindiğimde şoföre devam etmesini belirten bir el işareti yapıp kapüşonlu hırkamın cebinden IPhone'u ve deri cüzdanı çıkardım. Telefonun kartını çıkarıp arabanın camından fırlattığımda taksi şoförü bana kısa bir bakış attı ama bir şey demedi.

Deri cüzdanın içine baktığımda sırıttım. Hangi insan yanında iki yüz lira nakit taşırdı?

Telefonumu çıkartıp Hokkabaz yazan numarayı aradım. Tedavi bugün yoktu ama belki buluşurduk. Evde durmak bana annemi hatırlattığı için dışarı çıkmak için bahane arıyordum.

"Alo?"

"Naber lan?" dedim gülerek.

" İyiyim. Sen nasılsın?"

Yok abi ya bir insan ancak bu kadar kibar olabilir.

"Bende iyiyim. Bak ne diyeceğim, bugün bizimkilerle buluşalım mı?"

"Olur. Ama Atlas az önce evden çıktı. Vuslat ile buluşacakmış."

Gülümsedim. "Tamam o zaman. Sen Selin ile Sena'ya haber ver. Sizi benim mekâna götüreyim."

"Senin mekân?"

"Düşünceler diye bir kafe. Adresi mesaj atarım."

Telefonu kapatıp cebime attığımda taksi şoförüne her zaman gittiğim kafenin adresini verdim.

Düşünce MahkumlarıWhere stories live. Discover now