6. Bölüm : İki Krallık

261 49 21
                                    

 


ELANORE NERISSA

Son iki gecedir anlam veremediğim rüyalardan uyanıyordum. Ne anneme anlatabiliyordum ne nerede olduğunu bilmediğim babama ne de en yakın arkadaşım Bailey'e. Gerçi onun da bana anlatmadığı o büyük gerçeği duyduktan sonra ondan sakladığım şeyleri söylememekte kendimi haklı hissediyordum. Brad Connor'ın kızların üzerinde dönen fıldır fıldır gözleri aklımdan hiç çıkmıyordu ki. O günkü kaçaklar onlarmış. Meğer Bailey ve Brad, birliktelermiş. Çok kırıcıydı bu nedenini bilmiyordum ama evet bu gerçekten içimi burkuyordu, beni üzüyordu. Brad'in bana davranışları bir ara Bailey'nin bana onunla bir randevu ayarlamaya kalkması tüm hepsi içimde yaşamadığım ama yine de tanıdık gelen o burukluğu kırgınlığı getiriyordu. Bilgisayarımı karıştırırken bir mail gördüm. Büyük harflerle yazılan başlık dikkatimi çekti.

TEBRİKLER !

Maili açarken kapı zili çaldı. Annem yürüyüşe çıkmıştı ve bu koca ev bana kalmıştı. Aşağıya meraklı adımlarla indim. Aklım mailde kalmıştı. Kapıyı açtığımda bordo şapkalı lacivert gömlekli bir adam duruyordu karşımda.

"Posta Servisi." Elinde duran zarflardan en büyüğünü bana doğru uzattı.

"Elanore Nerissa." Benim söylediği kişi olduğundan emin bir yüz ifadesi vardı. Kafamı salladım ve zarfı elime aldım. Zarf çok hafifti zaten bir kağıt parçasından başka bir şey olamazdı. Adam imza atacağım yeri gösterdi ve imzaladım. Sonrada bisikletine binip gitti. Kapıyı kapatıp koltuğa oturdum. Zarfı açtım. Sonra da kağıdı. Bir kat katlanmıştı. Kağıdı açtığımda gözlerim hayranlık duyduğum o yazıda kaldı. Bu anı yaşıyor olduğumdan emin değildim. Kağıtta kocaman yazıyordu, rüya gibiydi. Stanford Üniversitesi. Çığlıklar atarak merdivenlerden odama çıktım. Odamda tepiniyordum resmen. Yoldan geçen biri beni rahatlıkla duyabilirdi. Kabul yazımı bilmem kaç kez okumuştum. Normal davranmanın dışında her çılgınlığı yapıyordum şu an. Yatağıma uzanmış elimdeki kağıda yeniden bakıyordum.

Yanılmışım. Yanılmışım en başından beri. Üniversiteye gidemeyeceğimi düşünmüştüm ama şimdiyse yalnızca şansımı denemek için başvuru yaptığım bu üniversiteye kabul edilmiştim. Kağıdı yatağıma bırakıp telefonumu bir çırpıda kaptım. Bailey'nin numarasını bulup hemen ona haber vermek istedim. Aradığımda telefonu kapalıydı. Birkaç kez daha denedim ama yalnızca mesaj bırakılıyordu. Moralimi bozmadım. Üzerime koşu kıyafetlerimi giydim ve anneme mesaj attım. Ona yetişebilirdim. Saçımı at kuyruğu yaptım ve spor ayakkabılarımı bağlayıp dışarı fırladım. Kendi kendime aptal aptal gülümseyerek koşuyordum. Gören deli olduğumu düşünebilirdi ama bugün umurumda bile değiller.

Arada gökyüzünün maviliğine tanık oluyordum. Meltemin ılıklığını yüzüme üfürüşü o kadar güzel geliyordu ki, ağaç yaprakları kımıldamadığı halde onların kulağımda oluşturduğu melodi mutluluğuma bir arkadaş bir eş oluyordu. Kahkaha atarak yolun ortasından koşmak istiyordum, yolun ortasına uzanıp gökyüzünde bulutların dansını izlemek istiyordum. Bu mutluluk bana daha önce yapmadığım çılgınlıkları bir bir yaptırabilirdi. O kadar güçlü bir hakimiyet oluşturmuştu ki üzerimde hayattan keyif almanın başka yolları olduğunu da bu sayede görmüştüm. Hızlıca koşarken ileride kızıl saçlı bir bayanın hızlı adımlarla yürüdüğünü gördüm. Evet, o kesinlikle benim annemdi. Ona daha hızlı koşmaya başladım tıpkı yıllardır onu görmemiş gibi. Onunla aynı hizaya geldiğimde annem gülümseyerek şaşkınlığını sözlerine vurdu.

"Gelmeyeceğini söylemiştin, Elanore." Yüzüme daha uzun bakınca devam etti.

"Bu ani mutluluk da neyin nesi?" Onun hızında yürümeye alıştırdım bir süre kendimi sonra hızlı hızlı d-solurken yine de bu mutluluğu onunla paylaşmak istedim.

İNCİ'NİN GÖLGESİWhere stories live. Discover now