13. Bölüm: İlk Aşama

128 13 8
                                    

ELANORE NERISSA

   Sabahın serin dokunuşlarını çıplak kollarımda hissederken yazın sıcak sabahlarını geride bıraktığımızı yeni yeni kavrıyordum. İki Krallık'ta sabah serin oluyordu. Üstelik daha temmuz olmalıydı. Tamam belki ağustos. Uzun zamandır günleri ayları takip etmiyordum ve yalnızca tahminde bulunuyordum. Bugün de o günlerden biriydi. Eğitime başlıyorduk, bugün. Nasıl olacağı konusunda hiçbir fikrim yoktu ancak aşamalı bir şeylerden bahsedildiğini duymuştum. Dolabıma yürüdüm ve bana verdikleri birkaç kıyafete göz gezdirdim. Bunlardan giymem gerekiyordu. Siyah deri görünümlü bir tayt ve siyah bir atlet. Bu hava da mı? Kendi kıyafetlerimden birini giyebilseydim yalnızca bir üst. Sonra aklıma eşofmanımın üstü geldi. Onu da siyah almam yalnızca şans eseriydi. Hepsini giyip saçımı kabaca topladım ve kulübeden çıktım. Melissa verandada dikilmiş bana bakıyordu. Korkmuştum.

"Ne işin var burda?"

"Seni bekliyordum."

"Ses çıkaramaz mıydın? Korkuttun beni." Dudaklarını büzdü ve arkasını döndü.

"Üzgünüm, düşünemedim." Beraber yürümeye başladık. Burası güneş varken, aydınlıkken o kadar güzel görünüyordu ki. Yokuştan inerken çimlerin içimi ferahlatan yeşiline bakmadan geçemedim. Gökyüzünün maviliğiyle eşsiz bir güzellik sunuyordu.

"Şimdi ne yapıyoruz?" Arada yüzüme bakarak günün tüm programını anlattı.

"Önce kahvaltı sonra kuralların ve eğitimin sözlü olarak kısaca anlatıldığı yere gideceğiz ve ben anlatacağım. Öğleden sonra uygulama için meydanda eş seçip Kaynak'ın bulunduğu yere gideceğiz,"

"Sözünü kesiyorum ama biraz daha açıklayıcı anlatır mısın?" Tek kaşını kaldırmış beni ters bakışlarıyla tanıştırıyordu.

"Alo? Burada program planlamaya giriş yapıyorum. Ayrıntılar girişte olmaz. Bunu bildiğini sanıyordum?" Haklıydı. Acele etmiştim ama üzerinde çok durmadı.

"Sonrasındaysa herkes partneriyle kendine bir silah seçmeye gidecek."

"Bu..."

"İlk izlenimde kimseye silah verilmez en azından yetenekler ve ilgiler açığa çıkmadan, sen sormadan söyleyeyim dedim. Bu arada herkesin bir partneri var ve genelde partner eğitmenin olur. Bu durumda da eğitmenin benim." Ona gülümsedim, sıcak kanlıydı konuşmaları. Alışıyordum. Sonrasındaysa birbirimize gülümseyerek kahvaltı salonuna gittik yani yine bir kulübeye, daha büyüğüne.

   Enfes kahvaltının ardından sözlü derslerin olduğu yere gelmiştim. Kapıdan girdiğimde güç dalgası beynimi delecek kuvvette etrafta dolaşıyordu. Daha önce kampta hiç görmediğim insanlar bugün burada karşıma çıkıyorlardı. İçeride tanıdık yüzler bulmaya çalıştığım an herkes ilgilendiği şeyi yarım bıraktı, konuşmalarını da. Sessizlik bacaklarımı saran tayt kadar sıkıca sarmıştı beni. Bana bakan yüzler arasında onunkini hemen tanıdım. Arleigh. Arkalara oturmuştu. Ona doğru yürümek daha fazla dikkat çekemezdi öyle değil mi? Gözleriyle temas kurmak istemesem de kalabalığın arasında her birinin gözlerine bakarak arkaya ilerliyordum. Tesadüfen onun yanındaki sandalye boştu. Yanına oturduğumda gülümsemeye çalıştım. Garip olansa oturduğum an herkes yarım bıraktığı şeye devam etti. Ben hiç gelmemişim gibi. Arleigh'e dönünce sanki onu uzun zamandır görmüyormuş gibi konuşma isteğiyle doldu içim.

"Merhaba," Dudakları aynı kelimeyi mırıldandı.

"Merhaba."

"Dinlenmiş gözüküyorsun." Araya bir soğukluk girmişti. Bir günde.

İNCİ'NİN GÖLGESİWhere stories live. Discover now