15. Bölüm: İki Diyar'ın Puslu Tepeleri : Green Hill

85 7 0
                                    


ELANORE NERISSA

   Bir hafta eğitimin sonunda ilk kez bu sınırların dışına çıkacaktım. Zaten iki gün boyunca ortalıkta dolaşmam yasaktı, ısrar etmeme rağmen iki gün eğitime katılmadım. Dışarı çıkarken tedirgin olma duygusuyla kaplanmıştı içim. Spor çantamın içine birkaç kıyafet koydum ve kulübeden çıktım. Merkez binaya doğru yürürken aklıma Mavi geldi. Adını düşlediğimde bile beynimde bir dalgalanma, uyuşma hissediyordum. Gözleri ve bedeninden bana yayılan ısı hâlâ ilginç geliyor olsa bile bu doğruydu. Onunla aramda daha ne olduğunu bilemediğim bir bağ vardı ama bundan emindim. Yardıma ihtiyacım olduğu anda yanımda oluyordu ve gözleriyle bana sesleniyordu, onun hissettiklerine ortak oluyordum belki o da benim hissettiklerimi hissediyordur, bana yardım etme amacı da bu olabilir. Acıya son vermek. Binaya ulaştığımda herkes beni hazır bekliyordu. Pat, Vincent, Ronald, Melissa bana bakıyordu. Arleigh neredeydi? Sormama gerek kalmadan kapıdan girdi. En son ben gelmemiştim.

"Yalnızca dördünüz gideceksiniz. Ben gelemem."

"Vincent ve Melissa liderleriniz." Önce Ronald'a baktım daha sonra aklıma Davion geldi o da yoktu. Bu iyi bir haberdi. İçimden gülümsedim. Gerilmeye hiç niyetim yoktu.

"Kamp siz gelene kadar bana emanet." dedi Ronald gülümseyerek.

"Hangi arabayla gidiyoruz?" diye sordum hiç düşünmeden.

"Bu yolculukta araba yok." dedi Pat ciddi bir yüz ifadesiyle. Zaten bu adamın gülümsemesi gerçekten de nadirdi. Kurumuş yaprakların derin bir sessizliğe bürünmüş engebeli tepelerde çıkardığı hışırtı kulaklarımın algısını değiştiriyor ve dengemi alt üst ediyordu. Gizemli kurt nedense aklımdan hiç mi hiç çıkmıyordu. Onlarla paylaşmak istedim ama hiç kimsenin konuşmadığı bir ortamda aniden söylenecek bir konu değildi. Yola koyulmuştuk. Vincent ve Melissa önde nasıl gideceğimiz hakkında konuşuyorlardı. Çantalarından kafaları pek gözükmüyordu. Aynı durumda olduğumu tahmin ediyordum bu kadar yük fazla gelmişti bana. Bir yandan yolumuzun çok uzun sürmeyeceğini söylüyorlardı bir yandan da arabanın olmadığını. Bu başlı başına bir çelişki, ne yapıyoruz biz?

"Ne düşünüyorsun?" diyerek düşüncelerimden ayırdı beni Arleigh.

"Sence de saçma değil mi?"

"Ne kadar süreceğini bilmeden yürüyoruz. Kaç saat dayanabiliriz?" Arleigh gülümsedi. Ciddi değildi. Yine benimle dalga mı geçiyordu? Sinirlenmeden konuştu.

"Green Hill, Louisiana'ya yakın bir kasaba. Günlerce konaklamayız yalnızca bir gün kalırız. Bu uyku tulumlarına ihtiyacımız var. Gece hava soğuyabilir. Taşların üzerine yatmak istemezsin herhalde." Tüm bu cevapları düşünmüşçesine konuştu Arleigh.

"Bunu ben de biliyorum."

"O halde sorun ne Elanore?"

"Unut gitsin."

"Sürekli kafanı kurcalayan bir soru var ve başka şeylerle üzerini örtmeye çalıştığını anlayabiliyorum." Suçlu gözlerle onun okyanus gözlerine baktım. Kızarmış olmalıydım. Utanmıştım. Ben ondan hiçbir şey saklayamazdım. O kadar saçmaladım ki ne yapmaya çalıştığımı anlamıştı.

"O kadar belli mi oluyor?" Yalnızca gülümseyerek beni daha da utandırdı. Bakışları ve gülümsemesi ne zaman nasıl olursam olayım beni utandırabilirdi. Şu an o kadar afallamıştım ki hâlâ bana gülümsemesi beni şaşırtıyordu.

"Mavi." Kaşlarını çattı. Anlamamış olmalıydı.

"Kamptaki Husky." Ciddi haline geri döndü.

İNCİ'NİN GÖLGESİWhere stories live. Discover now