17. Bölüm : Üçlerin İncisi

64 7 4
                                    

ELANORE NERISSA

   Green Hill'den gitmeden önce gündüz gözüyle etrafı dolaşmak istedim. Neredeyse bir haftadır Bayan Dotte'un evindeydik ve artık iyileşmiştim. Bunu hissediyordum. Boynum artık sızlamıyor, bacaklarım beni taşıyabilecek kadar sağlam görünüyordu. Her şey çok güzeldi bugün.

   Doğa o kadar güzel ki ve burası o kadar farklı ki kuşların cıvıltısı hiçbir yerdekine benzemiyor sanki. Çiçekler deryasındayım ve huzurun içindeyim. Kelebeklere eşlik edip onları kovalamak istiyorum.

   Biraz yorulunca kendimi beyaz çiçekli ağacın altına bıraktım. Otururken de etrafı seyrettim. Bu güzelliğin farkında olmak ve onu ruhumun derinliklerine işlemek büyük bir zevkti benim kitabımda. Dönüp geriye baktığımda gerçekten de hayatımı bu zevklerle doldurmadığımı fark ettim. İnsanın canı o kadar tatlıymış ki gözlerini bir kez daha kırpabildiğinde gerçekten gülümsemediğin anlara gözlerinle gülebiliyormuşsun. Şu ana kadar yaşadığım zaman zarfında hayatıma gerektiği değeri vermediğimi çok iyi anlıyordum ve evet kabul ediyorum başıma gelenler hiç yaşanmamış olsaydı şu anda yine gülümsememin herhangi bir şeyin karşılığı olmadan gerçekleşmesi olanaksızdı. Derin bir nefesin ardından vücudumda bir kıpırdanma hissettim. Bacağımın okşandığını sandığımda dizimin tam üzerinde bir tavşan olduğunu gördüm. Bembeyaz bir tavşan. Kahkahalar eşliğinde onu elime aldım bir ödül müydü acaba hayata farklı bir pencereden bakmanın ve pozitif olmanın bir ödülü mü bu acaba diye düşündüm. Yumuşak tüylerini okşamaya başladım ama bana bir şeyi anımsatmıştı bu tavşancık.

   Annemi. Hatırlıyorum küçükken ne kadar da çok istemiştim bembeyaz küçücük bir tavşan ve annem almamıştı. O gün o kadar çok ağlamıştım ki saatlerce annemle konuşmadığımı hatırlıyorum. Oysaki şimdi yanında ağlamak için nelerimi vermezdim ki. Gözümden akan bir damla gözyaşını elimin tersiyle sildim ve tavşanı bırakıp ayağı kalktım. Beni merak edeceklerdi neredeyse iki saattir dolaşıyordum. Hızımı artıracakken karşıdaki ağaçların arasından biri çıktı.

   Arleigh.

   Kalbim sıkışır gibi oldu ve biraz yatıştı ama onun yanında tamamen normal atmıyordu. Her seferinde onu gördüğümde gözlerim ona bakmaya korkuyor dudaklarımsa bir şeyler söylemeye cesaret edemiyordu. Belki yüzümün bile kızardığının farkında değildim.

   Koyu sarı saçları güneşte parlıyor ve masmavi gözlerine baktıkça onlarda kayboluyor gibi hissediyordum kendimi. Gözlerine bakmak çok korkutuyordu beni, cesaret edemiyordum. Yaklaştığını hissettikçe kendimi ona karşı mahcup edecek bir şeyler söylemekten çekiniyordum ama yine de iki üç kelime düşünüp bir şeyler söylemek için düşünmeye başladım.

"Merhaba."

"Her yerde seni aradım ve en sonunda bir tavşanla buldum."

"Dinlenirken buldum onu."

"Seni çok sevmiş."

Yeniden ayağıma baktığımda tavşan biraz daha yapışmıştı ayakkabıma.

"Öyle görünüyor."

   Sözlerin bittiği andı sanki o beni tararken hiçbir şeyde kolay kolay utanmayan ben onun yüzüne bakmakta biraz sıkıntı yaşayabiliyordum ama ona karşı cesaretli görünmek ve ona hissettiklerimi belli etmemek için de elimden geleni ardıma koymuyordum. Yanımdan geçip ağacın beyaz çiçeklerinden birini kopardı. Bense yanımdan tavşanı uzaklaştırmaya çalışıyordum. Onu incitmek istemiyordum ama her kovalayışımda bana daha da yaklaşıyordu. Ayağımı salladığımda tavşan bir ok gibi fırladı ve son hızla ormana karıştı. Arkamı hızla döndüğümde onunla yüz yüze buldum kendimi. Sendeleyerek çimenlere düşecekken kolları belimi sardı ve beni düşmekten kurtardı. Gözlerimi bu aralıkta kaçıramıyordum. Yerimden kıpırdamaksa dünyanın en zor işiydi. Gözlerimi kapattım ve derin bir nefes aldım. Anın büyüsünü bozmuş olmalıyım ki beni bıraktı ve boğazını temizledi. Konuyu dağıtma çabaları ve içine düştüğü durum beni daha da utandırıyordu.

İNCİ'NİN GÖLGESİDonde viven las historias. Descúbrelo ahora