27.BÖLÜM"Yağmur..."

26.1K 964 197
                                    

15.11.2023

Keyifli okumalar...

Hiç kimse nedenini bilmediği kırgınlıklar için bedel ödemek istemez. Farkında olmadan yaptıklarımız karşı taraf için kırgınlıkla sonuçlarınır, hoş karşılanmaz. Sevdiğimiz kişilerde bir yara gibi kalmak kesinlikle en son istenilecek durum. Ama ya kırdığı kadar kırılırsa insan? Yaptıklarının bedelini ödediğini düşünüp hayata devam mı eder? Yoksa pişmanlıkları ile beraber kırgınlığınıda üstlenip hayatı kendisine dar mı eder? İnsan ne yaparsa kendine yapar. İyi ya da kötü her bir yaptığı şeyin belini öder.

Ben Ahsen Kara. Ömrüm boyunca bana yapılanların bedelini ödememek için direndim. Kimse ile herhangi bir sorun yaşamadan hayatımı sürdürmeyi bende isterdim. Öyle de olmalıydı. Kimseyle çok yakınlık kurmadığım gibi kimse ile sorunumda olmamalıydı. Ancak insanların benimle sorunu vardı. Dertleri ne olabilirdi ki?

Evlatlık olmam...
Bebekken kötü bir terkediliş yaşamam...
İnsanların bana "Yazık bu çocuğa" gözü ile bakmaları...

Hırçınlığım hep bunların üzerinde oldu. Geçmişimi öğrenğimde daha çocuktum. Öğrendiklerimi kaldırmam çok zamanımı aldı. Unutmak istedikçe bana unutturmadılar. Ben kimsesiz, evlatlık bir Ahsen olarak tanınmaya başladım. Kimse ile husumet içerisinde olmak istemeyen ama buna zorlanan bir çocuk oldum. Herkesin benimle derdi varken ben yalnızca normal bir çocuk olmak istedim.

Ortaokul birinci sınıftaydım. Yaz tatili için ailemle Sakarya'ya gitmiştik. Bizler hemen her sene bir şehre tatile giderdik. O sene Sakarya'ya gitmeye karar vermiştik. Babamın arkadaşının yazlığında kalacak, şehrin meşhur noktalarını gezecektik. Ama yine en mutlu, en heyecanlı anlarım benim hırçınlığım yüzünden ziyan olmuştu.

Okuldan sınıf arkadaşım Cansu'da aynı yerde yazlıkta kalmak için ailesi ile tatile gelmişlerdi. Yazlığın olduğu mahalleye girdiğimizi, abim ve ablam ile bahçeyi keşfettiğimiz o günü hatırlıyorum. O kadar mutlu, o kadar heyecanlıydık ki... Babam bahçede koşturmamızı annemle beraber keyifle izler, ardından yoruldunuz artık hadi yemeğe gidelim deyişlerini çok iyi hatırlıyorum. Çünkü o gün benim ve ailemin kursağında kalan bir gündü.

Yemek yemek için gittiğimiz restorant çok kalabalık değildi. Aileler için olan masaya geçip yemeklerimizi seçmiş ve siparişlerin gelmesini beklerken keyifli bir sohbetteydik. Tamda o sıra Cansu'yu görmüş ve heyecanlanmıştım. Arkadaşımla aynı yerde tatilde olmak beni mutlu etmişti. Çok yakın olmasak da Cansu sonuçta benim sınıf arkadaşım ve onunla farklı şehirde, tatilde olmak büyük keyifli gelmişti.

Cansu'ya el salladığımda o da bana aynı tepkiyi verip yanıma koşarak gelmişti. İçeride çocuklar için kum havuzu olduğunu ve orada oynamak için beni çağırdı. Annem yemekler gelene kadar izin vermişti. Cansu ile kum havuzunda oynarken yanımıza başka bir çocuk daha gelmişti. Cansu'nun kuzeni Emel.

"Cansu bu senin bahsettiğin kız mı?" Emel her ne kadar gizli söylemeye çamışsada duymuştum.

"Ne diye bahsetti ki?" diye dikelmiştim hemen.

"Annen, baban yokmuş ya onu söyledi."

Kız normal bir şey söyler gibi söylemişti ancak ben " Benim annemde var babamda var. Hatta abim ve ablamda var." dedim kaşlarımı çatarak.

Cansu kaşlarını kaldırarak "Yalan söyleme. Senin ailen seni bırakıp kaçmış. İstenmemişler seni annemler konuşurken duydum." dedi.

"Benim ailem var!" Sesim bu kez hiddetli çıkmıştı. "Benim çok sevdiğim ailem var! Siz çok kötüsünüz!"

Kadın DüşmanıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin