27. bölüm

1.2K 109 28
                                    

Kesik bir kafa vardı ve üstünde ‘AY‘ yazıyordu.



Geri geri adımlarken ayağım takıldı ve düştüm. Saydam duvardan geçip çemberin dışına çıkmıştım. Böylece ne kesik kafa ne de çember görünmez olmuştu. Buraya büyü yapılmıştı.

Uzaktan bana doğru gelen mary’i görünce derin bir nefes aldım, kesinlikle az önce gördüğüm şeyler kabuslarıma konu olacaktı.

“hey, Elizabeth neyin var? Yüzün bembeyaz olmuş” dedi, yanıma geldiğinde.

“o-orda… kulenin altında..!” dedim yutkunarak.

“eyfelin altında mı?” dedi tek kaşını kaldırarak.

Yanımdan kalktı ve eyfelin altına doğru gitmeye başladı. kulenin altına girdiğinde bana baktı. Ne yani görmüyor muydu? Benim gördüğüm neydi? tanrım, deliriyor muyum?

“burda hiç bir şey yok? Sanırım yanlış gördün” dedi.

“ne gördüğümü bilmiyorsun ki. sana ne olduğunu söylememiştim” dedim tek kaşımı kaldırarak.

“ne? H-hayır s-söyledin” dedi telaşla.

Söylemediğimden emindim. ama bu konu üzerinde fazla durmamaya karar vermiştim. Daha önemli sorunlarım vardı.

Mary tekrar yanıma geldiğinde elini uzattı. Hala yerde olduğumu fark ettiğimde elini tutup ayağa kalktım.

“pekala, bu garipti. Neyse sana anlatmam gereken şeyler var” dedi ve devam etti.

“sadece 2 kişi kayboldu. Bir tanesi seninle iletişime geçtiğim günden önceki gün bulundu. Diğeri hala kayıp. Bulunan kişi… başı yoktu. Evinde buldular onu. Başsızdı. Sağ ve sol elindeki bileğinde ‘AY’ yazıyordu.” Dediğinde seslice yutkundum.

Gördüğüm başta da ‘AY’ yazıyordu. Bu o olmalıydı. Mary’nin gözünden bir damla yaş aktı.

“o benim en yakın arkadaşımdı.” Dedi iç çekerek.

“ne kadar zamandır kayıptı?” dedim.

“3 gün… 3 gün sonra evinde bulundu. O… yani biz doğaüstü varlıklardan haberdardık. Biz insanız” dedi.

“benimle nasıl iletişime geçtin o zaman? Hem doğaüstü değilsen beni nasıl tanıyorsun. Yalan söylüyorsun” dedim.

“n-ne? Hayır yalan söylemiyorum… nasıl böyle bir şey söylersin?” dedi tekrar ağlamaya başlarken.

“telefon numaranı ver” dedim.

“hayır, ben seni bulurum” dedi ve gözyaşlarını sildi.

Sıkıntıyla bir nefes verdim. Güzelce vermek varken niye beni zorluyordu?

“ver dedim, tekrar ettirmene ne gerek var?” bileğini tuttum.

“tamam! Lanet olsun!” dedi çantasından bir kağıt ve kalem çıkarırken.

Numarasını yazıp bana verdikten sonra koşar adımlarla benden uzaklaştı. Arkasından öylece bakarken elimdeki kağıda baktım. Numarası vardı. ne bekliyorsam zaten.

Burdan eve kadar koşacak olmam çok üzücü. Az önce indiğim çatıya çıktım tekrar. Orlin hızımı kullanmayı denedim bu sefer. Kendi türümü biraz daha geliştirmem gerekiyordu sonuçta.

Gerçekten vampir hızımdan daha hızlıydım. Işık hızıyla yarışırız:)

Bir çatıdan diğerine atlarken kolumda hissettiğim keskin acıyla neye uğradığımı şaşırdım. Koluma baktığımda kan aktığını gördüm. Biri beni vurmuştu. Lanet olsun, burda avcılar mı vardı. yada sevgili katilimizdi.

Aynı acıyı ayağımda hissettiğimde dengemi kaybedip geriye doğru düştüm. Başımı da çok sert çarptığım için ciddi anlamda kanamaya başlamıştı.

Gözlerim kapanmak için beni zorlarken duvardan destek alarak sürüklene sürüklene ilerlemeye çalıştım.

Rezillik. Ah baba şu büyü güçlerimi vermedin ya bana ölücem burda!

Çatıdan önüme atlayan eli silahlı adamı görünce ne olduğunu anlamaya çalıştım. Arkamda da biri olduğunu gördüm. Sağ ve sol tarafımdan da geldiklerinde gözlerim büyüdü.

“siktir, paralı asker mi tutulmuş?!” dedim şaşkınca.

Beni bu kadar tehlikeli görmeleri gururumu okşadı açıkçası. Ama beni öldürecekler lan!

“beyler, bunu konuşabiliriz? Kim tuttu sizi?” dedim şirince sırıtarak.

“kes sesini!” dedi önümdeki.

“ama biraz nazik olalım, bir kızla konuşu-“ sözümü bitiremeden diğer ayağıma da ateş etti.

Çaresizce yere diz çöktüğümde bana doğru yaklaşmaya başladılar.

“geri çekilin!” dedim cesaretle.

Diğer koluma da ateş ettiklerinde acıyla inledim. Vicdansızlar!

“ya sizin konuşma anlayışınız bu mu! Anlaşabilir-“ biri ağzımı kapatınca devamını getirmedim.

Hepsi vampirdi. Kurt dişlerimi çıkardım ve ağzımı kapatan kişinin elini ısırdım. Kurt zehrim vücuduna geçerken elini çekmişti. Bir damlası bile onu öldürürdü nasıl olsa.

“geber pislik” dedim sırıtarak.

Önümde duran elindeki kazıkla bana doğru yaklaşmaya başlayınca debelenmeye başlamıştım.

“hayır, hayır kazık olmaz! Bak ben daha önce ölmedim. Daha güçlü biri tarafından öldürülmek istiyordum! Bari sizi tutan yapsın şunu!” dedim itiraz etmeye çalışarak.

Beni duymuyor gibiydi. Elindeki kazığı kalbime sapladığında tiz bir çığlık attım. Ve böylece diğer orlin çığlığımı da kullanmıştım. Ama bu bilincimin kapanmasına engel değildi. Elveda dünya..!



Gözlerim açılmaya çalışırken bense hiç açmak istemiyordum. Vücudumda daha önce hissetmediğim derece büyük bir acı vardı. bir sıvının içinde olduğumu hissediyordum. Merakım baş gösterdiğinde gözlerimi araladım.

İçinde orlinlere etki eden bitki neydi adı… nemius evet nemius bitkisi olan cam fanustaydım.

Biri benim orlin olduğumu biliyordu.

Etrafıma baktığımda ben dışında 8 kişi gördüm. 3 tane çocuk, 2 tane orta yaşlı kadın ve erkek, 3 tane de yaşlı denilebilecek kadın ve erkekler vardı. niye çocuklar vardı burda? Bu kişiler neden burda? Ben neden burdayım? Nerdeyiz biz?!

Cam fanusa dokunduğum da vücuduma geçiş yapan çok yüksek voltta ki elektrik elimi hemen geri çekmemi sağlamıştı.

Acaba söylediklerimi dışardan duyarlar mıydı?

Çocuklar ağlıyordu neden? Nemius bitkisi önceden aldığım yaraların iyileşmesini engelliyordu. Burdan çıkarmıyordum! Sessizce ölümü bekliyordum. Ah pardon, paralı askerler beni kazıkla öldürmüştü!

“hey, niye ağlıyorsunuz?” dedim yutkunmaya çalışarak.

Nemius bitkisi nefes almamı bile zorlaştırıyordu. Çocuklar başını kaldırıp bana baktıklarında kız olanın kırmızı gözlerini, 2 erkekten birinin altın sarısı gözlerini, diğer erkeğinde gri gözlerini görmüştüm.

Gri göz mü? Bu çocuk bir norie idi..! onun bu boyutta ne işi vardı!

“b-bizi ö-öldürecekler.” Dedi norie olan.

O böyle söyleyince kız daha çok ağlamaya başlamıştı.

“sizi kim dönüştürdü?” dedim bu kadar küçük çocukları biri dönüştürür müydü ki?

“b-ben safkanım” dedi kız.

“bende” dedi kurt olan çocuk.

“bende” dedi norie olan çocuk.

“tamam sakin olun tamam mı? Elimden geleni yapıcam. Şimdi siz buralarda beni burdan kurtarabilecek bir şey gördünüz mü?” dedim.

Kız ayağa kalktı ve cam fanusun yanına yaklaştı. Cam fanusa dokunacağı sırada korkudan gözlerim büyüdü.

“sakın! Burda 2.000 voltluk elektrik var. Dokunma!” dedim.

Kız onayladı ve geri çekildi. Etrafına bakınmaya başladı. bende orta yaştaki kadın ve erkeğe döndüm.

“siz nesiniz?” dedim.

“biz insanız,” dedi kadın.

“doğaüstü şeylerden haberiniz var mıydı?” dedim.

“evet” dedi adam.

Mary’nin arkadaşı gibiydiler.

Yaşlı olanlara döndüm.

“siz?” dedim.

“biz bilgeyiz” dedi kadın.

“insan olandan mı?” dedim.

“evet” dedi.

Alınların yazılar yazıyordu fakat, birçok şeyi bulanık gördüğümden harfleri seçemiyordum.

“alınlarınızda ne yazıyor?” dedim sesim fısıltı gibi çıkmıştı. Tekrar bilincim kapanıyordu.

Yaşlı kadın diğerlerine baktı ve bana döndü.

“üçümüzde GÜNEŞ yazıyor,” dedi.

“bizde AY yazıyor” dedi orta yaşlı adam.

“b-bizde YILDIZ yazıyor” dedi küçük kız.

Derin bir nefes aldım. Bu üçleme bana bir yerden tanıdık geliyordu. Ama nerden olduğunu hatırlayamıyordum.

“ayin, güç ayini yapacaklar!” dedi bilge kadın.

“NE?!” dedim kendimi tutamayarak.

Buna izin veremezdim. Bu 8 kişinin başını keseceklerdi. Sonrada ay, güneş ve yıldız taşlarının önüne koyunca ayin kimin içinse o kişi kırmızı çemberin içine girecekti. 1 saatlik ayinin ardından o kişi gücünü arttıracaktı.

Burda 3 tane küçük çocuk vardı! burdakileri çıkarmalıydım.

Cam fanusa tüm gücümle vurmaya başladığımda küçük bir çatlak oluştu. Elektrik vücuduma zarar veriyordu. Daha sert vurmaya başladığım cam fanus kırılmıştı. Fanus kırılınca içinde bulunduğum sıvı da yere dökülmüştü. Kendimi yere attığımda nemius tozundan dolayı çok az aldığım havadan sonra aniden aldığım temiz hava ciğerlerimi patlatacak gibiydi.

Şiddetli öksürüklerimin arasından odaya giren paralı askerlerden biri önce yerdeki sıvıya sonra ban baktı. Elindeki yüksek volttaki şok cihazını bana değdirdiğinde vücudum daha fazla elektriğe dayanamamıştı.

Bilincim tekrar kapanmaya başlamıştı. Sanırım ölüyordum…

SAHTE MELEZWhere stories live. Discover now