37. bölüm

882 95 46
                                    

Ben yaşamak için öldürüyordum.



Tapınakta tüm genç orlinler çağırılmıştı, konuyu yakından biliyordum. Söylediğimi yapmıştım ve arkamda da en ufak bir ipucu bırakmamıştım. Yada ben öyle sanıyordum.

“sakince soruyorum, yoraki ailesini kim öldürdü?” babam sinirliydi, bu sakin hali sanırım.

“büyücü türünün yok olduğunu biliyor musunuz?” herkes bana döndü. demek ki bilmiyorlardı.

“hiçbiriniz büyü yapmayı denemedi mi? Büyücü türüne dönüşemiyoruz, büyü yapamıyoruz. Yok etti avcılar onları” ah, tanrım. Bunları söyledikten sonra herkes benden şüpheleneceklerdi.

“yoraki ailesi olduğu söyleniyor” Daniel’in haberi vardı demek ki.

“bizden biri neden yapsın ki?” clara’nın söylediği ile konu başka yere çekiliyordu.

“bence de” kendimi şuan kötü hissediyorum. Hatta baya vicdan azabı çekiyordum.

“bir şey biliyor gibisiniz?” annemin söylediği şey ile clara ile birbirimize baktık.

“ben bir şey bilmiyorum” clara ile aynı anda söylediğimizde, durum daha şüpheli hal almıştı. Clara sanki yapanın ben olduğumu biliyor gibiydi. Nasıl bilebilir ki?

Babam cebinden çıkardığı şeyi görünce yutkunamadım. Bu benim ormanda düşürdüğüm kolyeydi. Cebimden düşmüş olmalıydı. Takmak yerine yanımda taşıyordum çünkü şans getirdiğine inanıyordum. Kimse bu kolyenin varlığını bilmiyordu.

“bu hanginizin?” babam bana bakıyordu, hadi ama! Beni bu kadar iyi tanıyor olamaz!

“benim” dedim fısıltıyla. Artık itiraf etmem lazımdı.

“ne?” hepsi aynı anda bana dönünce afalladım, benden böyle bir şey beklemiyorlardı sanırım.

“neden?” annem hayal kırıklığına uğramış gibiydi.

“ben ormanda kayboldum, nasıl olduğunu bende bilmiyorum. Sonra tuzaklardan birine yakalandım. Yardım isteyince avcılar beni insan sandı bende bu oyunu devam ettirmeye karar verdim ve büyücü türüne dönüşerek iyileşmemi engellemeye çalıştım.” Derin bir nefes aldım. En bu kadar konuşmaya alışkın değilim.

“ama sevgili avcılarımız büyücü türünü yok ettiği için iyileştiğimi gördüler, bende bir şekilde konuşmalarını sağladım. Bir büyücü üzerinden ürettikleri ses dalgaları ile tüm türü yok etmişler. Tapınağa saldıracaklarını söylüyorlardı.” Sözlerim bittiğinde babam kaşlarını çattı.

“saldırsalar bize bir şey olmazdı-“ sözünü kesmek zorunda kaldım.

“türümüz ortaya çıkardı, avcılar bizimle baş edemeyince vampirlerden yardım isteyeceklerdi. Tüm türlerin bizi öğrenmesi bize savaş açması demek değil mi?” kendimi şuan haklı çıkarmıştım. Babam onayladığında konu kapandı sanmıştım aslında. Babam clara’ya döndü. clara ne yapmıştı?

“evet, senin itirafını alalım?” o da mı bir şey yapmıştı? Babam çok zekiydi.

“Elizabeth’i görmüştüm, onun öldürdüklerini bende ortadan kaldırdım. Başka avcılar görse yine kötü şeyler olacaktı. Siz biz birbirimizin arkasını kollamamızı söylemiyor muydunuz?” clara’da kendini haklı göstermişti. Gülümseyerek göz kırptığımda gözleriyle annemi işaret ettiğinde oraya döndüm. annem çok kötü bakıyordu.

“vampirlerin ve avcıların iş birliğini nerden biliyorsun küçük hanım?” bir küçük hanım olmadığımız kalmıştı.

Ben cevap verecekken Dylan ben susturdu ve öne çıktı. Bugün herkes beni koruyordu acayip mutluyum.

“paris’te öğrendik, amanda yüzünden oluyordu. Ayrıca paris’teki vampir ve kurtlar türünü açığa çıkaracak aptalca şeyler yapıyor” Victor kaşlarını çattı.

“niye bu küçük kızı koruyor herkes?” sana ne be salak, seni kimse korumuyor diye kıskanıyorsun değil mi?

“sensin küçük kız!” tamam bu cevabım komikti.

Bana doğru bir adım attığında ben de onun üstüne doğru yürümeye başladım, ondan korkmuyordum. Ondan güçlü olduğumuz için bizi taşa dönüştürmemiş miydi zaten?

“sakin olun!” babamın uyarısı üzerine ona baktım.

Burdan uzaklaşmazsam Victor'a saldıracaktım. Tanrım, adam vazgeçmiyordu! Salondan çıktım ve sinirli şekilde yürümeye devam ettim. Arkamdaki ayak seslerini duyunca sinirim katlandı.

“amanda en son senin evinde görülmüş” victor’un sesini duyunca arkamı döndüm.

“ne ima ediyorsun? Onu sakladığımı mı?” gülümsedi ve bir adım daha yaklaştı.

“evet, onu küçük gösterine dahil ettin. Yaptığın sadece küçük bir gösteriydi. Onu hala sevdiğin için onu saklıyorsun, bahse girerim onu buraya getiremezsin” beni kışkırtıyordu ve amacına ulaşmıştı.

“getirdiğimde karşılığında ne alacağım? Bunu niye yapayım?”

“onu saklamadığını ispatlarsın, seni lanetlemesinin intikamını almış olursun. Baban ve annen her yerde onu aratıyor”

Yürümeye devam ettim amanda’yı alacak ve buraya getirecektim. Demek benim evinde saklanıyorsun amanda, bu ne tür bir aptallıktı?!



Evimin önüne geldiğimde gülümsedim. Amanda’yı annem ve babam için götürecektim. Victor bana inansın diye değil. Kapının ziline bastığımda biraz geriledim. Zilin olduğu yer açıldı ve muhtemelen zehirli bir ok zilin hizasından geçti.

Avcı mı olmuştu yoksa avcılardan yardım mı istiyordu? Avcı olursa kötü olurdu. Evin camlarından birini kırdım ve içeri girdim.

“amanda nerdesin?” evi aramaya başladım. Mutlaka burda olmalıydı. Dışarı çıkamazdı.

“sherlock holmes’in bir sözü vardır; ‘sadece akılsız bir fare bir kedinin yatağına saklanır ve sadece zeki bir kedi oraya bakmayı akıl eder.’ Burada fare sen kedi ben oluyorum. Hadi çık sana zarar vermeyeceğim. Seni tapınağa götüreceğim” karşıma elinde avcıların en iyi silahı ile çıkıp ateş ettiğinde eğildim ve ayağından çekip düşmesini sağladım.

“zarar vermeyeceğim, uslu uslu benimle gel yeter” dediğimde silahına ulaşmaya çalıştı. Silaha vurduğumda parçalanmıştı. Bana öfkeyle baktı.

“sen çıldırmışsın! Hem sen nasıl uyanıksın!” saçından tutup ayağa kaldırdım.

“seni yakmamı sağlayacak şeyler yapmamaya çalış” dedim itekleyerek.

Yol boyunca hiç konuşmamıştı. Onu yakalamak kolay olmuştu. Fazla kolay… avcılara yerimizi belli edecekti. Peşimizde avcılar vardı. Amanda’yı kendimi çektim ve gözlerimi kapattım. Lütfen, lütfen görünmez olmuş olalım!

Muhtemelen peşimizde olan avcılar yanımızdan geçtiğinde başardığımı anladım. Amanda’yı yürümesi için ittim tekrar.

Tapınağa geldiğimizde görünmezliği yok ettim ve tapınağa girdik. Babam amanda’yı görünce şaşkınca bana baktı. Victor bu yaptığını seni kötü etkilemesini sağlayacaktım.

“Victor yerini biliyormuş, bana söyleyince hemen gidip aldım.” Dedim masumca.

“VİCTOR!!” babamın kükremesiyle sıçramıştım. Amanda’yı bırakıp tapınaktan çıktım. Kendimi iyi hissetmiyordum. Başım dönüyordu. Şu lanet baş dönmesi yine başlamıştı. Yine kana mı ihtiyacım vardı bilmiyordum da.

“Elizabeth iyi misin?” Daniel’in sesini duyunca o tarafa döndüm.

“pek değil, başım dönüyor. Sanırım kana ihtiyacım var” dedim gülümsemeye çalışarak.

“kendini çok yorduğunun farkında mısın? Kendine niye dikkat etmiyorsun?” dedi ve beni kucağına aldı.

“Daniel saçmalama ne yapıyorsun ya? Benim ve senin ailen burda yaşıyor biliyorsun değil mi?” beni hiç dinlemiyordu.

“Daniel sen neden bu kadar soğuksun?” yine cevap vermedi.

Odama geldiğimizde beni sonunda bırakmıştı.

“burda bekle sana kan getireceğim he ayrıca üşüdüğümden bu soğuğum”

“ne?” Daniel göz devirdi ve kapıya yöneldi.

“alhzaimir falan  mı olsun canım, sorduğun soruları unutmaya başladın. Annem bunak gelin istemez Elizabeth şimdiden söyleyeyim” dedi ve odadan çıktı.

Babamın amanda’ya ne yapacağını deli gibi merak ediyordum. Orada olmalıydım. Odamdan çıktım, Daniel beni odamda görmeyince çok sinirlenecekti. Bunu bilerek hala gitmekten vazgeçmemem ise belkide yanlıştı.

Yanlış yapmaktan korkan biriydim her zaman bu yüzden her hamlemden 10 hamle sonrasını tahmin etmek zorunda kalıyordum. Tek neden korkum değildi aslında, düşmanlarının olduğu doğaüstü bambaşka bir boyutta herşeyi düşünmek zorunda kalıyordun.

Avcıları öldürdüğümde sorun çözülmüştü değil mi? Hayır, ben kendi vicdanımla sorun yaşıyordum şuan. Gözümü kırpmadan bir insanı – ki bizi öldürecek avcılar olsalar da- öldürmüştüm. Vicdanım beni rahat bırakmayacaktı uzun bir süre.

Amanda’nın sesini yakından duymaya başladığım da durdum. Bulundukları odanın kapısının kirşine yaslandım. Beni görmelerine gerek yoktu. Zaten böyle bir isteğimde yoktu. Hayatım birkaç ay öncesine kadar hayatım hala doğaüstü olsa da erica dışında bir problemim yoktu.

“ondan nefret ediyorum, onsan hep nefret ettim. Erica’yı ona karşı ben doldurdum.” Yumruklarımı sıktım, ben… onu seviyordum! Yaptıklarını gülerek anlatıyordu. Annem ve babam ise ürkütücü bir ifade ile onu dinliyordu.

“o benim güçlerimi aldı! Ben, gücü diğer kökenlerden fazla olan yenilmez biriydim. O ise ne yaptığını bilmeyen şanslı biriydi! Güçlerim hepsi, hepsi gitti. Onun yüzünden aciz bir insana dönüştüm. Beni insana dönüştürdü!” amanda’nın bağırışları tapınakta yankı yapıyordu.

Şimdi onun güçleri bende miydi? Nasıl oldu bu? Tanrım, çıldırtacaktı tüm bunlar beni…

“güçlerini nasıl aldı?” victor’un konuştuğunu duyunca göz devirdim. Sana ne be!

“almadı, çaldı onları. Onlar benimdi! Geri verin güçlerimi!!” amanda’nın sözleri sinir kat sayımı arttırmıştı.

Ben nasıl aldığımı, hatta aldığımı bilmediğim güçlerini nasıl çalmış olabilirdim tanrı aşkına?! Amanda’ya doğru bir adım attım.

“başkalarını öldürerek elde ettiğin gücü nasıl aldım bilmiyorum ama çalmadım. Ama sen benim aksine onların hayatlarını ruhlarını çaldın” ona doğru ilerken. Gözlerimin renginin değişmesi durmamı sağladı.

Durduk yere gözlerim değişmezdi. Ben yapmıyordum. Amanda’nın alev aldığını görünce panikledim. Amanda yanıyordu!

Karşıda duran kocaman aynayı görünce kaşlarım çatıldı. Darklie’nin gözlerinde alev vardı ve kendi kendine birşeyler mırıldanıyordu.

“Elizabeth neden yaptın bunu?!” annem’in kükremesi üzerine sakin kalarak aynayı işaret ettim.

“ben değildim” dedim aynaya doğru koştum.

Aynadan girebileceğime emin değildim ama inanırsam herşeyi yapabileceğimi biliyordum.

Aynayla temasımdan sonra sertçe yere düştüm, etrafıma baktığımda aynanın içinde olduğumu gördüm. Darklie’yi sarstım. Kendine geldiğinde onu itekleyerek aynadan çıkardım.

Aynadan çıktığı anda yere diz çöktü, yüzünün çeşitli yerlerinde yarıklar oluşmaya başladığında diğerlerinin onu görüp görmediğini merak ediyordum.

“onu görüyor musunuz?” dedim darklie’den gözlerimi çekerek.

“çok net bir şekilde” darklie birden yere düştü ve küle dönüştü.

Amanda’ya baktığımda onun da öldüğünü gördüm.

“bir yansıma aynadan çıkarsa ölür, yansıma da senindi değil mi Elizabeth?” victor’a öfkeyle baktım.

SAHTE MELEZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin