30. bölüm

1K 104 55
                                    

“D-Dylan… ben onu tanıyorum” dedim telaşla.



“n-ne? Kim?” dedi.

“annem…” dedim.

İnanamıyorum, bu kadar kötü nasıl olabilirdi? Ben o kadar acı çektim, gerek fiziksel gerek duygusal… beni geçelim. O ciddi anlamda seri katildi..!

Sadece kendi öldürmüyordu.

“Elizabeth?!” dedi annem hem şaşkın hem öfkeli görünüyordu.

Ne yapacağımı bilemezken zihnimin derinliklerinden darklie’nin sesi yankılandı.

Darklie “o kadar kişiyi öldürdükten sonra sence hala o yaşamayı hak ediyor mu?” diyordu.

Ona cevap vermeyecektim. Önemli olan şuan bu ayinin gerçekleşmemesiydi. Yerin hafif sallandığını yeni yeni fark ediyordum. Deprem mi oluyordu?

Yer daha çok sarsılmaya başladığında annem etrafına bakındı. Daha sonra tekrar gözlerini tekrar benim gözlerimle buluşturmuştu.

“kes şunu!” dedi eliyle yeri göstererek.

Anlamamıştım, neyi kesmemi istiyordu? Sonuçta depremi yamak benim elimde değildi. Tanrı değilim sonuçta.

“bana katil diyorsun ama bu şiddeti ki bir deprem ile kaç kişiyi öldürebileceğini biliyor musun?” dedi alayla.

“o öldürttüğün çocuklar… sırf safkan diye öldü. Onlar 5 yaşındaydı!” dedim onu umursamadan.

“ne olmuş yani? Burdan başka 4 ülke de daha aynı ayin yapıldı bugün. O ayinlerde de aynı yaşta safkanları öldürttüm?” dedi gülümseyerek.

Sinir katsayım gittikçe artarken ne zaman çıktığını bilmediğim tırnaklarım derimi deşmiş, avcumdan kanların akmasına sebep olmuştu.

o… o bir canavardı!

Tamamen orlin’e dönüştüğümde birkaç adım gerilemek zorunda kalmıştı. Ona acımayacaktım, o diğerlerine acımış mıydı? O bir canavardı. Konuşmaktan yada iyilik anlamayacak kadar sert ve kötü kalpliydi.

Beni büyütmesi, onu seviyor olmam, hiç birşey gerçeği değiştiremezdi ve ben bir yemin etmiştim. Ne yaşattıysa onu yaşayacaktı. Elimi ona doğru tuttuğumda yerden havalandı. Çember dışarı savurmak için elimi sağ tarafa sertçe çevirdim.

İstediğim gibi olmuş onu koruyan çember çıkmıştı, böylece Dylan artık bizi görebiliyordu. Bu kadına ‘anne’ demek bile utanç vericiydi. İlk defa onun annem olmadığına sevinmiştim.

Amanda diyecektim ona. O saygıya ve sevgiye layık olmayan güç manyağının tekiydi..!

“beni öldüremezsin! Bir köken ölmez” dedi gülerek.

ona zarar vermek istememem de en büyük aptallığım olmuştu. O da kurda dönüşerek bana doğru koşunca olayın yeni yeni farkındaydım.

Ona gerçekten acımamalıydım, o bana saldıracaktı!

Bende ona doğru koşarak gittiğimde attığı yumukla afallamıştım, çok güçlüydü.

İkinci yumruktan sıyrılmıştım, birkaç tane daha denemişti ama hepsinden sıyrıldığımda bu sefer şaşırtmalı bir şey yapacağını anlamıştım.

Sağ yumruğunu savurduğunda sola çekilmiştim, bunu fırsat bilip sol yumruğuyla vurdu. Bu sefer sıyrılamamıştım.

Ben daha ona dokunamamıştım bile! Yârin sarsılması durmuştu. Tanrım, sanırım gerçekten depremi ben yaratıyordum. Gerçekten de tanrının çok büyük lütfuydu bu güç. Amanda şimdiden dudağımı patlatmıştı. Belki de onu yeneceğime dair bir inancım yoktu.

Dylan yardım istemeyecektim, ben zayıf değilim onu yenebilirim! Benimle konuşan safkan kız gözümün önüne gelince biraz durgunlaştım. Zamanın akışı yavaşlamış gibiydi. Ona elimden geleni yapacağımı söyleyip hiç birşey yapamamıştım..!

Şuan tek hissettiğim, öfkeydi. Saf öfke… ihtiyacım olanda bu değil miydi zaten?

Amanda’nın bana savurduğu tekmeden sıyrılmak yerine ayağını tutup ters çevirdim. Kesinlikle ayağı kırılmıştı. Bir dizini yere koyduğunda saçını tuttum. Başını geriye doğru çektim ve bana bakmasını sağladım.

“bir köken ölmez” dedim tehlikeli sayılabilecek bir gülümsemeyle.

“ne yaparsan yap ölmez” dedi tırnaklarını karnıma geçirirken.

Acımı belli etmeden saçını daha çok çektim, boynunu zorluyordum. Ayağı iyileşmiş olacak ki karnıma attığı tekmeyle geriye savruldum. Başımı çarptığım yerden zar zor kaldırabilmiştim. Amanda bana doğru emin adımlarla gelirken yer tekrar sarsılmaya başlamıştı.

“kahin kadın, öleceğini söylemişti. Ama benim elimden olacağını söylememişti” dedi küçük bir kahkaha atarak.

Yerden destek ayağa kalktım, benim için kahine mi gitmişti? Aptalca.

“ben zaten zenin yüzünden dün 2 kere öldüm” dedim orlin tırnaklarımı daha da uzatarak.

Üstünden zıplarken tırnaklarımı boynuna geçirdim ben arkasına düşünce tırnaklarım boynundan karnına kadar yarmıştı.

Acıyla inledi ve bana döndü. bana doğru koştuğunda ben onu bekledim. Dengesi olmazsa koşamazdı değil mi?

Madem deprem yapabiliyorum dedim kendi kendime ve bana doğru koşmakta olan düşmanımın hizası geçtim ve yumruğumu sertçe yere vurdum, yerde açılan yarık hızla büyüyerek amanda’nın ayağını kaydırdı ve amanda açtığım yarığa düştü.

Elleri ve ayakları yarıktan dolayı hareket edemezken tırnaklarımı ensesine batırdım, sonra gülümseyerek ona baktım.

“bana ne öğretmiştin? Ah doğru, bir kurdun ensesine tırnaklarını doğru şekilde sokarsan hareket sistemi bana ait olurdu değil mi?” dedim.

“lanet olsun!” dedi öfkeyle.

“oyun bitti, kendi hamlenle yenildin”

“ben ölmem!”

“ben de ölmem..! ama senin sonsuza kadar pişman olmanı sağlayacak bir şey yapabilirim” dedim bana doğru koşan bir paralı askere bakarak.

“ayağa kalk!” komutumu duyunca amanda zorda olsa ayağa kalkmıştı.

Paralı askere dudaklarımı büzerek baktım. Yazık olacaktı…

“öldür onu!” komutunu duyunca amanda yalvarır gibi bana baktı.

“bunu yapma, herşey olur bu olmaz. Kahretsin, kökenliğim tüm varlıklardan değerli anladın mı beni?! Erica’dan, albert’den, austin’den…” dediğinde tırnaklarımı biraz daha ensesine soktum.

Direnecek durumda değildi zaten! Kurt tırnaklarının hala ortada olduğunu görünce memnun bir ifadeyle amanda’nın elini kavradım ve paralı askerin yanına doğru hızlı adımlarla yürümeye başladım.

Hareket sisteminin kurallarına göre belli bir süre hükmede biliyordum ona, zaman geçmeden şu işi yapmalıydım.

Amanda o paralı askeri öldürürse kökenliği başkasına geçecekti, amanda istediğimi yapmak zorundaydı. Şuan kukla gibiydi. Onu bu şekilde görmek gerçekten çok güzel.

“öldür!” dedim kulağına fısıldayarak.

Gözleri benim gibi simsiyah olduğunda tek hareketiyle askerin kalbini sökmüştü.

“HAYIR!!!” dedi kükeremeyle.

Tırnaklarımı ensesinden çektiğimde yere diz çökerek ağlamaya başladı. yerin sarsılması da durmuştu. Ona acıyarak baktım.

“güç için ağlıyorsun ya yazık” dedim arkamı dönerek.

Paralı asker birkaç saniye içinde ölecekti. Dylan’ı gördüğümde gülümsedim. Ama o arkama bakıyordu.

“Elizabeth çekil!!” dedi Dylan bağırarak.

“ne?” diyebilmiştim sadece.

“AY, YILDIZ, GÜNEŞ!” dedi arkamdan amanda.

Arkamı döndüğümde parlak bir ışık topu bana çarptı, vücuduma şok etkisi gibi yayılan acı sanki tüm hücrelerime kalıcı olarak işleniyordu.

O ışık topunun etkisiyle kilometrelerce savrulmuştum. Abartmıyordum. O ışık topu sanki beni kör etmişti. Hiç birşey göremiyordum. Başıma yayılan acı bilincimin kapanmasına sebep olmuştu.

Dün iki kere ölmüştüm, ama hiç şimdi hissettiğim gibi değildi.

Ben… şuan gerçekten tüm hücrelerimde öldüğümü iliklerime kadar hissediyordum. Bu diğerlerinden farklıydı. Bu acıyı hissettiriyordu ama bir yerden sonra vücudun hissizleştiriyordu. Vücudunu hissetmiyordun,  hareket edemiyordun.

Ben sanırım bir köken tarafından lanetlenmiştim. Amanda kökenliğinin son saniyelerinde lanetlemişti beni…

Ve sanırım şuan bana olan şey ölümden bile kötü bir şey. Ben sonsuz bir uykuya dalıyordum ve beni bu uykudan kim nasıl uyandırır yada ne zaman uyandırır hiçbir fikrim yoktu.

Vücudumdaki tek duygu acıyken şimdi onu da hissetmiyordum. En azından küçük kıza verdiğim sözü tuttum. Ben elimden geleni yaptım.

Şuan o sonsuz uyku bana çok çekici geliyordu, bende direnmeyi bıraktım. O sonsuz karanlığın içinde kaybolmuş gibiydim.

:::Dylan ARDEN:::

(Elizabeth ve Dylan’nın gerçek ailesinin soyadı ARDEN’dir.)


Elizabeth’in düştüğü yere doğru koştum, Elizabeth’in halledeceğini düşünüp ona yardımcı olmamıştım. Sanırım hayatımda ilk defa pişman oluyordum.

Elizabeth’e ne olduğu hakkında hiçbir fikrim yoktu. Yanına ulaştığımda teninin solduğunu gördüm. Çok ta soğuktu.

“Elizabeth?!” dedim endişeyle.

Cevap vermemesi normal miydi? Ellerimi saçlarımdan geçirdim. Ne yapacaktım?

Elizabeth’i kucağıma aldım ve bizi eve ışınladım. Ben ne yapabilirdim? Daha ona ne olduğunu bilmiyordum. Onu zaten çok geç buluştum. Bu kadar çabuk kaybedemem.

Eve geldiğimizde salonda oturan kişiyle irkildim. Bu vampir kökendi ve muhtemelen Elizabeth’i büyüten babası…

Bugün gelecekti değil mi? Onu götürecekti. Elizabeth eşyalarını bile hazırlamıştı.

Adam hızla yanıma geldi ve Elizabeth’i kucağımdan aldı. Endişesini görünce biran kendimden şüphe ettim. Adam sanki kendi başına bir şey gelecekmiş gibi endişeliydi.

“felix… ona ne diyeceğim şimdi?” dedi mırıldanarak.

Aman tanrım, felix dedi. Bizim öz babamızı tanıyordu. Darklie’nin anlattığı gibi anne ve babamız bizi çok seviyorsa bu olaydan sonra Amanda muhtemelen yaşıyor olmayacaktı.

SAHTE MELEZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin