29. bölüm

1K 105 15
                                    

“evet, kim olursa olsun” dedim.



“emin misin?” dedi darklie tekrar.

“darklie iyi misin sen? Kızı niye bu kadar zorluyorsun?” dedi Dylan.

Ay bir de beni koruyor, tatlı jojuk. Tabii kimin ikizi ya… vücuduma çöken yorgunluk bugün yaşadıklarımı ve yaralarımı bana hatırlatmıştı.

Yüzümü buruşturup bileğime baktım. Bileğimde küçük sayılmayacak bir delik vardı. içinde muhtemelen hala mermi olduğu için iyileşemiyordu. Umutsuzca başımı sallayıp gözlerimi kapattım ve orlin tırnaklarımı çıkardım. Pekala bu acıtacaktı.

Tırnaklarımı bileğimdeki yaraya soktuğumda vücuduma yayılan acıyla dişlerimi sıktım. Dylan ve darklie bana uçan inek görmüş gibi bakıyordu.

“ne yapıyorsun kızım sen?!” dedi Dylan.

“yaralarım… iyileşmiyor” dedim sağ bileğimden mermiyi çıkarırken.

Mermiyi biraz döndürdüğüm de avcıların armasını fark ettim. Dylan mermiyi elimden aldı.

“bu… düşündüğüm şey mi?” dedi şaşkınca.

“aynen, sevgili paralı askerlerimiz avcılardan ya bunları çalıyor yada iş birliği yapıyor” dedim düşünceli bir şekilde.

“ne söylediğini gözlerin görüyor mu Elizabeth?” dediğinde gülmemek için dudağımı dişledim.

Bu çocuk yakışıklı ama mal.

“hayır daha ses dalgalarını görebilecek kadar iyi görebildiğimizi sanmıyorum” dedim gülerek.

“göz devirmek istemiyorum” dedi bana bakarak.

“iyi be tamam, iki şekilde kötü bir şey bu” dedim.

“paralı askerler vampirdi? Avcılardan bir şey çalmak? Yada avcılarla iş birliği yapmak?” dedi.

“neyse bu konuyu babamla konuşurum” dedim.

“üvey babanla…” diye düzelttiğinde göz devirdim.

Düzeltmesiydi bilmeyecektim ben zaten değil mi?

“neyse ne işte Dylan,” dedim tırnaklarımı diğer bileğimdeki yaraya sokarak.

Orda ki mermiyi de çıkardığım en azından biraz rahatlamıştım. Sadece ayak bileklerimdeki mermiler kalmıştı.

Derin bir nefes aldım ve diğer mermileri de çıkardım. Tırnaklarıma artık gerek kalmamıştı.

“iğrençti” dedi Dylan yüzünü buruşturarak.

“sanki zevkle yaptım yaa” dedim umursamazca.

“şimdi seninle sabaha kadar birbirimizin hayatını çekiştirmek vardı ama bugün 2 kere öldüm, o yüzden aşırı derece de yorgunum. Uymam lazım” dedim esneyerek.

“tabii zaten aynı okuldayız, ayrıca hani şu dövdüğün kız var ya?” dedi Dylan gülerek.

“Kate mi?”

“evet, o benim sevgilimdi. Tabii sen onu bütün okula rezil edene kadar” dedi yüzünü buruşturarak.

“nasıl bir zevkin var senin ya?! Ay o kızın yüzüne bile bakılmaz” dediğimde tek kaşını kaldırdı.

Vay, nasıl yaptın onuna lan? Bir ben yapamıyorum şunu be!

“emin misin? Karakterini boşver. Kız güzel değil mi?” dediğinde duraksadım.

“evet, ama…” aklıma gelen şeyle sırıttım.

“benim kankam ondan güzel bir kere!” dedim gülerek.

Diana benim ikizciğimle sevgili olsa ne kadar da güzel olurdu…

“görmeden bir şey söyleyemem” dedi mırıltıyla.

“neyse ben yatıyorum, sen uyucan mı?” dedim.

“herhalde salak, ne yapcam sende uyanık olmıycan canım sıkılır” dedi uykulu bir sesle.

“Elizabeth Daniel aradı, geri dönecek misin?” dedi darklie.

“ben onu sabah ararım” dedim merdivenleri çıkarken.

Bir dakika ne dedi o? Daniel dedi! Daniel beni mi aramıştı? Aman tanrım, Daniel beni aramıştı..! tamam sakinim.

Odama çıktığım da Dylan’nın hangi odada da kalacağı geldi. Ne kadar da kötü ev sahibiyim.

“Dylan kendine oda seç!” dedim yüksek sesle.

Duyacağından emindim. odamın kapısı açıldığın da oraya döndüm. Dylan sırıtarak bana bakıyordu.

“burasını seçtim, hadi sen başka odaya geç” dediğinde kaşlarımı çattım.

“banane be!” dedim.

Kendini yatağıma attığında kendi kendime söyleniyordum.

“ya bir insan kardeşine hiç m acımaz?” dedim.

“biz insan mıyız?” dediğinde göz devirdim.

“beraber uyuyun? Kardeşsiniz ne olacak ya. Kardeş kardeş yatın işte” dedi darklie aynamda belirerek.

Umutsuzca başımı sallayıp Dylan’ının yanına yattım. Kardeşiz biz be!



Aynaya baktığımda resmen kendimden korktum, bu tip ne ya! Hepsi Dylan yüzünden kocaman yatağa sığamadık!

Banyodan çıktım ve valizimin yanına gittim. Akşam Kaliforniya’ya dönecektim bu yüzden  eşyalarımı toplamıştım. Akşam şu ayin işini hallettikten sonra babam beni geri götürecekti. Kendisi büyü ile ışınlanmayı sevmediği için uçakla gelicekti.

Abartılı bir şekilde göz devirdim ve valizimden rastgele seçtiğim şort ve bluz ile banyoya geri döndüm. Üstümü değiştirdikten sonra saçlarımı düzleştirdim.

Banyodan çıktığımda Dylan’nın da hazır olduğunu gördüm. Çantamı aldıktan sonra kapıya doğru yürümeye başladım.

“bugün voleybol turnuvası var, biliyorsun değil mi?” dediğinde ona baktım.

“bu hafta olacağını biliyordum ama bugün olacağını düşünmemiştim.” Dedim.

Evden çıktığımızda telefonumu unuttuğumu fark ettim. Şimdi eve geri dönmek en büyük eziyetti benim için.

“Dylan sen git, ben telefonumu unutmuşum hemen alıp geliyorum” dediğimde onayladı ve yürümeye devam etti.

Eve geri döndüm ve odamdaki telefonumu aldım. Saate bakmak için telefonumu açtığımda daniel’den 23 arama olduğunu gördüm!

“oha, uyumamış da benimi aramış manyak? Birde bana dengesiz diyor” dedim kendi kendime.

Telefonumu çantama koyup evden çıktım. Ben onu okula gidince arardım.

Onu aramaktan çekinip erteliyor muyum sürekli? Belki…

Tamam öyle yapıyorum ama beni yargılamayın!

Okulun bahçesine adımımı attığımda derin bir nefes aldım, yorucu ve zorlu bir gün olacaktı.

Önce voleybol maçına katılacaktım, daha sonra da olağanüstü bir olaylar olmazsa akşam ki ayini bozacaktım.

Kolay gibi görünse de değil.

Bahçenin diğer köşesinde bir grup kızı görünce kaşlarım havalandı. Tamam bu okula yeni gelmiş olabilirim ama bu kızlar bizim okuldan gibi değildi.

Açık renkteki bakımlı tenlerinden anlaşılıyordu açıkçası. Onları umursamadan yürümeye devam ettim bana doğru bir kız koşarak geliyordu. Yanıma ulaştığında nefes nefese kalmıştı.

“5 dakika sonra maçımız başlayacak, geç kalma sen takım kaptanısın.” Dedi.

“ne? Ben sadece takımdaydım? Nasıl takım kaptanı oldum?” dedim şaşkınca.

“bilmiyorum, Olivia hoca öyle dedi”

“tamam” dedim ve sınıfa gitmeye devam ettim.

Sınıfa girdiğimde Kate’i benim yerimde otururken gördüm. Bu ne cesaret?

“kalksana yerimden!” dedim

“başka yere otur, tapulu malın mı?” dedi.

“yaş seviyesi kaç? İlk okul 1?” dedim sorarcasına.

Ardından duyduğum kahkaha ile Kate’in yanındaki kişiye kaydı gözlerim, ay birde Dylan’nın yanında oturuyor!

“Kate hadi git, Elizabeth’in gazabına uğrayacaksın yoksa” dedi Dylan.

“o benim gazabıma uğramasın da…” dedi kendi kendine.

Dylan az öncekinden daha büyük bir kahkaha attığında ben de dayanamayarak güldüm.

“neyse Kate, hadi az öte de oyna da KARDEŞİMİN yanına oturayım” dedim sırıtarak.

“s-sen ve D-Dylan. Kardeş?”

“hatta ikiziz” dedi Dylan.

“ay, ay bana birşeyler oluyor, ay bayılıcam şimdi” dedi kendini Dylan’nın üstüne bırakırken.

Saçından tuttuğum gibi sıramdan kaldırdım, bu kadar yılışık olmak zorunda mı ki? hayır yani zevk mi alıyor?

Çantamı sıraya koydum ve Kate’e öldürücü bakışlar attım. Bakışlarımı Dylan’a çevirirken gülümsedim.

“birazdan maçımız başlıycak takım kaptanıyım, kardeşini desteklersin herhalde.” Dedim.

“tabii ki!” dediğinde sınıftan çıktım.

Spor salonuna gittiğimde herkesin burda olduğunu gördüm. voleybol sahasında bizim takımızın yer dağılımını yapacaktım.

Takımımızda ki bir kızdan yardım alarak gerekli şeyleri de halletmiştim. Oyun başladığında karşı takımının kaptanı olan kız bana bakıp tehlikeli sayılabilecek bir gülümseme gönderdi bana.

Gözlerini kırmızıya çevirdiğinde şaşkınca ona baktım. Neredeyse 200 kişilik spor salonunda vampire dönüşmüştü..!

“n-ne yapıyorsun sen?” dedim fısıltı şeklinde.

“güzel bir oyun olsun” dedi gülümseyerek.

Oyunun ilerleyen zamanlarında birkaç sayı öndeydik. Bu da az önceki kız ise vampir güçlerini kullanmasına rağmen bizi yenemeyince iyice sinirlenmişti.

Birkaç sayı sonra kız yanındaki arkadaşına çelme takınca kız yerle buluşmuştu. Takım kaptanı vampir gücünü kullandığı için sanırım kız bileğini incitmişti. Kızın yerine başkası geçtiğinde takım kaptanı ve yeni kız dönüştü.

NAPIYONUZ LAN! İnsanlar var burda!!!

Takım kaptanı vampir arkadaşı kurttu. Birkaç dakikanın ardından ilk sette olduğu gibi ikinci seti de biz kazanmıştık. Üçüncü seti oynamaya da gerek yoktu zaten. Biz kazanmıştık.

Kızlar yanımdan öfkeyle geçerken bunları aklımın köşesine not ettim. Burdaki vampir ve kurtlar çok disiplinsiz ve umursamazdı. Türümüzü –daha doğrusu türlerini- açığa çıkarabilirlerdi. Soyunma odasında üstümü değiştirdikten sonra sınıfa geri döndüm. Gerçekten yorulmuştum ve akşam için enerji toplamalıydım.

Başımı sıraya koydum ve uyumaya başladım. Uyku önemli, bulduğunuz fırsatta uyuyun, çünkü uymak yani saçmalamayın!



“herşey tamam mı?” dedi Dylan.

“Dylan ne tamam mı? Bir şey götürmeyeceğim”

“ayini nasıl bozacaksın hiç birşey olmadan? Ayrıca eyfel kulesi eyfel kulesi dedin de burda hiçbirşey yok!”

Saat neredeyse 12 idi. Dolunay yavaş yavaş gökyüzünde yükselirken ayın verdiği bir rahatsızlık vardı. kendimi kötü hissediyordum. Yapacaklarım sadece o küçük çocuklar için değildi onların dışında 6 kişi daha öldürülmüştü.

“eyfel’in altında, büyüyle saklanıyor ayin çemberi,” dedim.

“3 saattir burdayız, kimse gelmedi. Önceden gelmiş olamaz mı?” dedi.

“bilmiyorum” dedim düşünceli bir şekilde.

Eyfel’e doğru yürüyen pelerinli biri görünce Dylan’ı dürttüm. O da oraya bakınca dikkatimi saat çekti. Saat tam 12 olmuştu. Ay en tepedeydi.

Pelerinli kişi eyfelin altına doğru adımlarını sıklaştırdı ve eyfelin altına geldiğinde ortadan kayboldu. Oraya doğru gitmeye başladığımda Dylan kolumu tuttum.

“Elizabeth” dedi biraz duraksadı ve devam etti.

“dikkat et” dedi.

“tamam”

“hatta… bende geliyorum” dediğinde itiraz etmiştim ama dinlemedi tabii ki.

Beraber koşarak eyfelin altına gittiğimizde ikimizde geriye savrulmuştuk.

“ne oluyor?” dedi Dylan affalarken.

“ben girmiştim buraya dün” dedim.

“bir şey engel oluyor olmalı sana, bende daha önce girmediğim için giremiyorum sanırım” dedi.

“engel olan bir şey mi? Engel olan bir şey… ah buldum! Marry bana telefon numarasını vermişti” dedim çantamdan kağıdı çıkarırken.

Kağıdı çıkardığımda arkasında Latince iki kelime yazıyordu. Kağıdı yırttım ve çantayı yere koydum. Derin bir nefes alarak eyfelin altına girdim.

Dünkü hissi hissettiğimde ayin çemberinin içinde olduğumu fark ettim. Önümde duran kişiyle dudaklarımı araladım ama bir şey diyemedim.

“Elizabeth ne oluyor?” dedi Dylan hiç birşeyden haberi olmadığı için.

“b-ben…” ağzımdan sadece bunlar çıkmıştı.

“Elizabeth onu tanıyor musun?!” dedi Dylan telaşla.

Maalesef kim olduğunu ne yaptığını göremiyordu Dylan.

“D-Dylan… ben onu tanıyorum” dedim telaşla.

SAHTE MELEZWhere stories live. Discover now