36. bölüm

847 93 72
                                    

“benim sonsuzluğum, sevgilim,  olsana?” dediği şey vücudumda şok etkisi yaratmıştı.



Daniel benden cevap bekliyordu ne söyleyebilirdim ki?

“şaka mı yapıyorsun?” dediğimde afalladı.

“şakaya mı benziyor?” söylediklerinde ciddi olması beni ikinci şoka uğratmıştı, bir anda nerden çıkmıştı bu?

“hayır, gayet ciddisin şuan” dedim mırıltı şeklinde.

“bir cevap verecek misin artık?” evet bir şey söylemem lazımdı.

Bir kez daha gözlerine baktıktan sonra ona sımsıkı sarıldım. Biraz fazla sıktığımın farkında olsam da Daniel bir şey demiyordu sonuçta.

“bunu bir cevap olarak kabul ediyorum” sarıldığım için sesi boğuk çıkmıştı. Başımla onayladım, sonunda sanırım mutlu olacaktım.

Ona sarılmak muhteşem bir histi ve midemde ki kelebekler tekrar kendini göstermişti. Kendimi çok iyi hissettiriyordu.

“ne zamandır bugünü bekliyorum biliyor musun? 50 asır ben seni bekledim. Bir 50 asır daha beklerdim de, mühürlenmek denen bu zırvalık bu olsa gerek” Daniel bana mühürlü müydü?

Birine mühürlendiğinde aranızda bir bağ oluşur ve bu bağ asla kırılmaz, sonsuza kadar onu seversin.

“beni sonsuza kadar seveceğini bilmek güzel” güldüğünü duydum.

Biri bu kadar kusursuz olabilir miydi ki.

Tapınaktan çıkan clara ve diana’yı gördüm, ellerinde uzun bir torba vardı. ağır olduğu belli olan torba da acaba ne vardı?

Daniel’den ayrıldım ve onlara baktım.

“diana, o torbada ne var?” Daniel’de o tarafa döndü, diana ve clara bizi göründe torbayı düşürdüler.

“kızım ormana ceset gömmeye mi gidiyorsunuz, o torba ne?” Daniel’in söylediği daha mantıklı.

“n-ne cesedi ya, biz banka soyduk” diana’nın kendi çapında ki ‘beyaz’ yalanı hepimizi dehşete düşürmüştü.

“diana yalanın yaptığınızdan da berbat” diana oflayarak bana baktı ve torbaya tekme attı.

“ah! Ne vuruyorsun ya?! İmdat, çıkarın beni burdan. Elizabeth!” torbadan gelen sesle bakışlarım Daniel’e döndü.

“Lisa mı o?” dediğimde onayladı.

“clara hadi sen ayrı bir manyaksın da diana kızım sen nasıl uydun yanındaki manyağa? Çıkarın kızı hemen!”

“hayır ya! Kız bizim sevgililerimize yavşıyor, kızı öldürüp ormana gömücez” clara’nın söylediğiyle torbaya doğru ilerledim.

“imdat, öldürecekler beni! İmdat!!” Lisa resmen ağlıyordu. Torbayı açtığımda direk diana ve clara’nın saçına yapıştı.

“siz kim köpek lan?!” kükrediğinde ben onun saçından tuttum.

“Lisa bek sana anlatıyorum anlatıyorum anlamıyorsun. Sana güzel söz ile anlattım, hakaret ederek anlattım, yumruk atarak anlattım, saçlarını yolarak anlattım. Anla artık!” kızın saçını bırakınca sakinleştiğini gördüm.

Kızın saçını çekince otomatik olarak sakinleşiyordu, bu da ayrı bir umutsuz vaka işte.

“gidiyorum ben ya!” yanımızdan hızla uzaklaştığında clara ve diana’ya baktım.

“kızı öldürmek için ceset torbasına mı koydunuz? Torbayı nerden buldunuz?”

“büyü ile”

“tanrım, ben nereye düştüm ya? Kızım siz nasıl bir psikopatsınız? Kıza zarar vermeyeceksiniz!” sanki kendim zarar vermiyormuşum gibi. Ama ben yaparım.

“of iyi tamam”



Diana sonunda Dylan’nın yanından kalktığında ellerini beline koydu.

“ya birşeyler yapalım, ne konuşuyoruz ne de bir şey yapıyoruz. Canım sıkıldı” aslında benimde canım çok sıkılmıştı.

“ne yapıcaz ki?” Dylan’a sırıtarak baktım, benden sevgili olduklarını saklamaya çalışıyorlardı. Çünkü dalga geçeceğimi ikisi de çok iyi biliyordu.

“bilmiyorum” biz yokmuşuz gibi davranmaları sinirimi bozmuştu.

“iyi anladık, sevgilisiniz seviyorsunuz birbirinizi de yeter artık yani. Olan var olmayan var” Dylan ve diana aynı anda yastıkları ban attıklarında koltuktan düştüm.

“manyak mısınız siz ya? Biri kardeşim biri kankam. Ben bunların arasını yaparak çok büyük yanlış yaptım herhalde” diana masanın üstündeki bardağı eline aldığında gözlerim büyüdü.

“diana sakın, eğer onu bana atarsan kafanı duvara sürte sürte kıvılcım çıkartırım, yakarım lan burayı” diana göz devirerek bardağı geri koydu.

Bende yerime geri oturdum. Kız resmen bardak atacak bana.

“bize diyorsun da kendin sevgilinin yanından ayrılmıyorsun” clara’ya kötü bakışlar attım. Ne alakası var? Beni kendisiyle karıştırıyordu.

“sevgilisi derken?” aferin clara, seni alkışlıyoruz! Dylan bilmiyordu bu salak yüzünden öğrendi.

“oldu, ben kalkıyorum. Sizin bir şey yapacağınız yok” dedim ayağa kalkarak. Daniel’i dürttüm.

“sende burda kalma, hayati tehliken var burda” dedim fısıltıyla. Ben clara’dan bunun intikamını alırdım.

“clara seninle de sonra görüşücez” ona öldürücü bakışlar atarak tapınaktan çıktık.

Hep merak etmişimdir, şu tapınak ne alaka ya? Niye tapınak? Bize mi tapıyorlar. Çarpılmazsak iyi.

Baya yürüdükten sonra bilmediğim bir ormana girdim. Ya burda kaybolursam? O kadar da saf değilimdir herhalde.

Biraz daha yürüdükten sonra az önce geçtiğim yerden geçtiğimi fark ettim.

“eyvah, ben kayboldum. Büyü ile mi gitsem? Ama herşeyi de büyü ile yapamam ki. ya ben nerden geldim buraya” bir dal kırılma sesi ile arkamı döndüm.

Orman yani burası, hayvan olacak tabii ki. öne doğru bir adım attığımda bir tuzağa yakalanmıştım. Lanet olsun, avcıların bölgesinde miydim? Kahretsin ben böyle şansa tüküreyim.

“tuzak bir şey yakaladı” ileriden gelen sesler ile oraya döndüm. Bir şey mi, ‘şey’ olmadığımız kalmıştı bi zaten.

Ayağım ağır yaralanmıştı. Sürüne sürüne mi kaçacaktım ki. bir kız ve bir erkek bana doğru elindeki susturucu olan silahlarla yaklaştılar.

“bir insan mı yakalanmış? Git kızı kurtar” kız koşan çocuğa şaşkınca baktı. Bende kız kadar şaşkındım.

Beni nasıl insan sanardı? İnsana mı benziyorum ya. Taklit yeteneğimi kullansam iyi olurdu.

“y-yardım edin!” fazla kan kaybetmiştim. Zaten uykumda gelmişti, kendimi geriye doğru bıraktım. Biraz uyusam sorun olmazdı. Ayağımın iyileşmemesi için büyücü türüne geçtim. Buna rağmen iyileştiğimi hissediyordum. Benim büyücü türünde iyileşmemem lazımdı. Sakin olup uyumak daha cazip geliyordu.



“yeni türler var, onları daha fazla üremeden yok etmeliyiz. Ne tür bir anlamı var bilmiyorum ama tapınakta yaşıyorlar” bizden mi bahsediyorlardı? Gözlerim açılmaya zorlarken ben daha fazla duymak için gözlerimi açmamaya inat ediyordum.

“baş edebilir miyiz? Diğerlerinden yardım mı istesek? Yorika ailesi bunu halledebilir mi?” sesler daha ayırt edebilir olmuştu.

“biz yorika’yız büyücülerin soyunu kuruttuğumuz gibi onları da yok ederiz” büyücülerin soyunu kurutmak mı bana birşeyler oluyor.

Gözlerimi açtığımda bağlanmış olduğumu gördüm. Demek ki iyileştiğimi fark etmişler. Başta aptal olduklarını sanmıştım, ön yargılı olmayın. Yoksa avcılar sizi zincirlerle bağlar. Önyargı kötüdür. Kamu spotumuz bitmiştir!

“merhaba,” dedim gülümseyerek.

“ne kadar da sıcak kanlısınız ya, beni çok güzel ağırladınız ama misafirliğin kısası iyidir. Hani beni bıraksanız da gitsem. Hem ben kayboldum birde yolu tarif ederseniz?” sanırım, onları sinirlendirdim.

“ne? Kaybolamaz mıyım? Siz hiç kaybolmadınız mı? İstesem burdan giderim de size zarar vermek istemiyorum. Büyücülerin hepsini öldürdüğünüzü mü söylediniz hepsi mi öldü?!”

“ya niye hep ben konuşuyorum? Cevap versenize” kız dayanamayarak yüzüme yumruk attığında güldüm.

“bu kadar mı? Yorika ailesindenim ben diye geçinen biri için az değil mi bu? En zayıf olan sen misin?” kız tekme atacağı sırada konuşurken kırdığım zincirlerin arasından ayağını tuttum.

“büyücüler öldü mü?” erkek olan elindeki silahı bana doğrulttuğunda gülümsedim ve kızı kendime çevirerek boynunu tuttum.

“akıllıysan silahı bırakırsın, ben iyileşirim ama bu cici kız iyileşir mi?” dediğimde silahı fırlatırcasına attı.

“sorumu cevapla, büyücüler öldüyse nasıl hepsini öldürdünüz” orlin tırnaklarımı çıkardım ve kızın boynunun hizasında tuttum.

“cevap ver”

“tamam, onu bırak” çocukta ki korkuyu görünce göz devirdim. Birine bu kadar değer vermek insanlar için aptalaydı.

“cevap karşılığında kız” çocuk ellerini saçlarından geçirdi.

“ona bir şey söyleme! Bize ihanet edemezsin!” kızın sözleri ise tırnaklarımı boynuna yaklaştırdım.

“kes sesini! Aptal!”

“ses dalgaları, onlardan birini yakalayıp üstünde deneyler yaptık. Geliştirdiğimiz ses dalgaları onları öldürdü, hepsini”

“bize canavar diyorsunuz ama asıl canavarlar sizsiniz!” tırnaklarımı kızın boynuna biraz daha yaklaştırdım.

“yorika ailesi nerde? Bir toplantı yeri falan söyle!” başımıza dert olacaktı bu yorika avcıları.

“ne yapıcaksın? Bunu söyleyemem!” tırnaklarımı kızın koluna geçirdiğimde bana bir adım attı.

“tamam! Ormanın çıkışında bir ev var orası toplantı yeri, bugün 1 saat sonra toplantı olacaktı” gülümsedim.

Bunlarla artık işim kalmamıştı. Kızın kolundan tırnaklarımı çıkardım ve kızın boynunu parçaladım. Çocuk hemen yerden silahı alıp bana çevirdiğinde koluna tekme atarak silahı düşürdüm ve onunda boynunu parçaladım.

Ben yapmazsam, onlar bize yapacaktı. Ailenin geri kalanını da öldürecektim. Ben yaşamak için öldürüyordum.

SAHTE MELEZWhere stories live. Discover now