🌙 Prolog | Ten Sızıntısı

11.3K 1.1K 1K
                                    




Prolog - Ten Sızıntısı 

Başlamadan önce başladığınız tarihi ve saati yazarsanız çok güzel olur.
Bu arada ilk bölümlerde olaylar hızlı gerçekleşebilir ama bunu kasıtlı olarak yaptım. Son bölümlere doğru nedeni açıklandı. Ve, fikir edinmeniz için ilk 5 bölümü okumanızı tavsiye ederim.

14.14.2019 tarihinden itibaren bölümler düzenlenmeye başlandı...

Beğenirseniz, kütüphanenize eklemeyi unutmayın. Lütfen emeğe saygı için her bölümde yıldıza basmayı unutmayın. Anlayışlı olmanızı umut ediyorum. İyi okumalar.

❆❆❆❆❆❆❆❆❆











Prolog – Ten Sızıntısı

'' Sadece hayat veren değil, hayat verip hak eden baba ünvanını taşıyabilir.''

- Dostoyevski

'' Sen kim oluyorsun da, o kadına laf söylüyorsun?''

'' Sen kimsin? ''

40' lı yaşlara bir adam odasında küçücük kızına ağır laflar söylüyordu. İçerisi loş olan odaya babanın kırıcı lafları ve küçük kızın korkudan hızlıca atan kalp sesleri hâkimdi. Bu korkunç adam, konuşurken resmen ateş püskürüyordu. Bu ağır laflar altında kalan kızı ise büyük bir kalp kırığı yaşıyordu. Küçük kız, ihanete uğramış gibiydi. Sadece babasını görmeye gelmişti. Babasının kokusunu, onunla oynadığı oyunları özlemişti. Babasının ona verdiği güvenini bir daha hissetmek istemişti.

Aylardır babası eve hep geç geliyordu. Eve gelince de kötü sonuçlanıyordu. Elindeki bira şişesiyle evin kapısını çaldığı zaman o kötü geceler başlıyordu. O kadar içkinin etkisinde olan babası annesi dövmeye başlardı. Annesini babasından korumak isterken de kendisi de dayak yerdi. O zamanlar henüz ilkokula gidiyordu. Kardeşi, yoktu. Sadece annesi vardı. Her gün okuldan eve gelmeye korkardı.

Küçücük ve güçsüz bedeniyle annesini babasından nasıl koruyabilirdi ki? Babası bir süre sonra biranın etkisiyle sızardı. Bazen uyanıp kusardı. Elindeki bira şişelerini toplayıp babasının üstündeki kusmuğunu temizlerdi. Babasından çok korkuyordu ama onun içinde hâlâ bir iyilik olduğunu düşünürdü. Çok özlediği iyi babasının şimdiki bedeninin içinde hapsolduğunu düşünürdü. Babasını yatırdıktan sonra odasına geçer, annesini yanına isterdi. İlerleyen saatlerde babası gelip annesini dövmesin diye kapıyı kilitlerdi. Anahtarı yastığının altına koyardı. Korkudan buz gibi olmuş elleriyle annesinin ellerini sımsıkıca tutardı. Uyumaya çalışırken bile annesinin ellerini asla bırakmazdı. Küçük kız bilmiyordu ki, uyuyunca ellerinin gevşeyeceğini. Bilmiyordu ki asıl gece küçük kız uyunca başlıyordu.

Aylar sonra babasını görmek istemişti. Boşanma davası henüz sonuçlanmamıştı. Annesi çok sevinmişti. O kadar şey yaşamasına rağmen kızının asla babasız büyümesini istemezdi. Aralarındaki ilişkiye hiç karışmazdı tam tersine kızını babasıyla görüşmesi için hep teşvik etmişti. Annesi tereddüt etmeden kızını babasının okuluna götürmüştü. Babası öğretmendi. Bir meslek okulun müdür yardımcılığını yapıyordu. Tüm gün çalışmak zorundaydı. Annesi küçük kızı babasının okulunun önünde indirdi. Her şey bıraktığı gibiydi. Burnuna dolan beton kokusu, kulağını dolduran öğrencilerin sesleri... Okul binası sarı renkliydi ama daha çok küf rengindeydi. Okula giderken minik kalbini kötü his kapladı. Nedenini bilmiyordu. Başını geri çevirip arabadaki annesine baktı. Annesinin gözlerindeki endişeyi gördü. Başını tekrardan yola çevirip derin nefes almaya çalıştı. Okuldan içeri girince dudaklarına bir tebessüm konuverdi. Okulun giriş yeri kocamandı. Yerler gri fayans döşemeliydi. Kızı bir üşüme aldı. İçerisi buz gibiydi. Yürümeye başlayıp sağdaki merdivenlere çıkmaya başladı. Babasının olduğu kata gelip küçüklüğünden beri ezbere bildiği odasına doğru yürümüştü. Sonra... İşte her şey öyle başlamıştı.

SON AY IŞIĞIWhere stories live. Discover now