8

6.7K 367 177
                                    

"Mal mısın aptal çocuk?" diyerek kafama vurdu Eylül. "O orada iyi geceler derken seni seviyorum, sana hala deli gibi aşığım anla artık demeye çalışmış."

"Hadi ya? Nereden anladın?"

"Dalga geçme."

"Senin bu zamana kadar sevgilin bile olmadı Eylül, bence tavsiye vermeyi bırak çünkü hiçbir işe yaramıyor. Beni sevmiyor."

Eylül tek kaşını kaldırarak karşılık verdi bana. O ne kadar aklıma soru düşürmeye çalışsa da Furkan'ın beni daha önce de, şimdi de sevmediğini biliyordum.

Asıl şimdi ne yazmam gerektiğini bilmiyordum. Aslında yazmam gerekiyor muydu onu da bilmiyordum.

Ben kafamı iyice bulandırıp matematik dersine odaklanamazken ders bitmek üzereyken kapı tıklatıldı ve Furkan içeri girdi.

"Dersinizi böldüğüm için özür dilerim, sınıf defterinizi ve başkanınızı almam gerekiyor."

Eylül hızla kafasını bana çevirdi.

"Şimdi mi?" dedi hoca.

"Yok hocam yarın, o yüzden şimdi haber vermeye geldim."

Furkan'ın kafasını başka tarafa çevirerek 'bu nasıl soru lan' dediğini duymuştum.

Sınıftan alayla karışık kahkaha sesleri yükselirken hoca "Çıkabilirsiniz." dedi ve yerimden kalkarak Furkan'la beraber dışarı çıktım.

"Ne olmuş?"

Furkan cevap vermeden elinde defterle ilerlerken onu takip ediyordum. Adımları benimkilerden büyüktü, bu yüzden biraz hızlı adım atmam gerekiyordu.

"Neden çağırıldım ben?" dedim.

Yine cevap vermedi. Anlaşılan beni çağıran müdür veya müdür yardımcısı değil, Furkan'ın ta kendisiydi.

"Yalnız yaptığın büyük cesaret ister haberin olsun." diyerek kıkırdadım. Her ne kadar çıkaran Furkan da olsa matematik dersinden çıkmak iyi gelmişti.

"Şöyle gülme," dedi bana dönmeden. "Kulaklarımı tırmalıyor."

"Yani? Laf sokmak için dersten çıkarmış olamazsın değil mi? Hem de izin kağıtsız? Hoca nasıl yediyse helal valla bir de matematikçi olacak."

"Zeynep," deyip bana döndü ve sonunda durdu. "Sen görmeyeli ne çok konuşur olmuşsun ya. Mesajlaşırken daha az konuşuyorsun. Hayır illa susturmak için anlamlı şeyler mi söylemem gerekiyor?"

"Sen ne zaman anlamlı bir şey söyledin ki? Ben mi kaçırdım?"

Gözlerini bana dikti. Bu pek zor olmamıştı çünkü malum 1.55 sorunsalı. Evet evet uzadım. Artık 1.55'im.

"Çok kısasın. Ortamın ciddiyeti kaçıyor." deyip gülmeye başladı.

Gözlerimi devirerek gitmeye yeltendim. Belli ki boş konuşmak için çıkarmıştı. Kolumdan tutup beni geri çevirdi.

"Dur kucağıma alayım da boylarımız eşitlensin." dediğinde bir an yapacağını düşünerek bir iki adım geriledim.

"Aslında yaparım ama şu an uygun bir yerde değiliz. Belki kameraların olmadığı başka bir yerde, başka bir zaman."

"Ee Furkan, defteri neden istediler?"

"Ne defteri?" dedi oldukça ciddi bir şekilde. Eline uzanarak sınıf defterini aldım ve gözünün önünde salladım.

"Ha şey, şey için... İşte... Ders programını değiştireceklermiş. 10-A'nın defterini al gel dedi hoca."

"Sadece bizim sınıfın defterini istedi yani?"

"Hayır başka sınıfın defterini istedi o yüzden gelip sizinkini aldım ya. Ne kadar salak salak sorular bunlar."

"Ya sen ne yapmaya çalışıyorsun bir söylesene." dedim ellerimi belime koyup.

"Hiiiç," diyerek kaşlarını kaldırdı.

"Şöyle yapma, iğrenç oluyorsun."

O benim konuşmamı taklit ederken ben ona mal mısın bakışları atıyordum. "Harbi iğrençsin lan şaka falan yapmıyorum. Baya tipsizsin yani."

"Sağ ol. Ben de sana hediye aldım işte."

Son cümleyi o kadar hızlı söylemişti ki anlamam birkaç dakika sürmüştü.

"Ne aldın?"

"Hediye."

"Vermeyecek misin?"

"He aldım hatıra diye saklayacağım amına koyim. Al şunu." diyerek elime tutuşturdu hediyesini.

"Sağ ol da, niye aldın şimdi bunu?"

"Sana harbi salaksın demiş miydim?"

"Evet. Günde bin beş yüz elli sekiz kere falan söylüyorsun. Göz göze geldiğimizde uzaktan ağzını oynatarak bile söylüyorsun."

"Hah işte çok haklıymışım. Bu da bin beş yüz elli dokuzuncu olsun, harbi çok salaksın."

Halinden ve hediye verdiğinden pişman görünüyordu.

"Tamam, şimdi neden hediye aldığını söyle."

"Ya ver şunu," diyerek elimde tuttuğum kutuya uzandı. "Allah belamı versin bir daha yaranmaya çalışırsam. Salaksın salak. Geri zekalısın, aptalsın."

"Sağ ol canım." diyerek geri kaçtım. "Ama artık bu benim."

"Zaten ilk ve sondu. Bir daha sana hediye almam, almaya çalışana da engel olurum anasını satayım."

Gülerek teşekkür ettim. "Kızma da, hediyeyi vermek için çıkışı veya teneffüsü bekleyemedin mi?"

"Aslında ben dersten atıldım. Bu yüzden zaten boş vaktim var iyice boş ve gereksiz şeylerle vakit geçireyim dedim aklıma sen geldin."

Kurduğu uzun ve gereksiz cümle için kafasına vurmak istedim ama o 1.75'ti bense 1.55. Bence bu cümle her şeyi özetliyor.

"Defter de bahaneydi yani? Beni görmek için bahane mi ürettin çen oy oy..." diyerek çenesini okşamaya yöneldiğimde elimi iterek yüzünü buruşturdu.

"Ya seni karşıma baksam göremiyorum eğilmem gerekiyor, görmek için neden bahane üreteyim çömelir öyle görürüm."

"Bak yine salak salak espriler." Gözüm hediyesine kaydı. "Bu arada hediyeni şimdi açmıyorum çünkü kesin beğenmem ve hiç boşuna beğenmiş taklidi yapamam."

"Açmadığın iyi oldu."

"Neyse artık zil çalmak üzere, ben yavaştan kaçayım... İyi dersler."

El salladığımda o da aynı şekilde karşılık verdi ve ben onu arkamda bırakarak ters yöne, sınıfıma, ilerlemeye başladım.

Furkan'ın yaptığı şeyi ilk defa doğru buluyordum. İyi ki beni lanet matematik dersinden kurtarmıştı, diyecektim ki, onunla öldürdüğüm on dakikam aklıma gelince bunu da diyemedim. Elimdeki hediyeye bakıp mal mal sırıtmamı engellemeye çalışarak sınıfa girdim.

seni kendime sakladım {2019}Where stories live. Discover now