30

3.5K 270 54
                                    

"Alo? Aşkım hazır mısın?"

Yorganımın içinde oturmuş dizi izlerken Furkan'ın telefonunu cevaplamamla tüm büyü bozulmuştu.

"Evet ayakkabımı giyiyorum şu an."

İşte kadınlar bu yüzden geç kalıyordu. Yani sanırım. En azından ben.

"İyi o zaman, yedi dakikaya kapındayım."

Yataktan kalkmaya çalışırken onu onaylamak yerine aklıma takılan soruyu sordum.

"Neden yedi dakika?"

"Tam olarak yedi dakikada orada olamayacağımı biliyorum. Nasıl olsa sen de şu an ayakkabılarını giymiyorsun."

Kaşlarım havalanırken dolabımın içinden bir elbise çıkarıyordum. "Beni bu kadar iyi tanıman korkuttu."

"Sallamıştım aslında. Ama yedi dakika içinde ayakkabını giymiş olsan iyi olur."

Ardından telefon yüzüme kapandı ve giyinmeye başladım.

--

"Ulan yedi dedim değil mi, yedi. Sen kaç dakikada hazırlandın? Yirmi yedi!"

Ofladım.

"Ne ya? Kaç yedi olduğunu söylemedin ki; on yedi mi, yirmi yedi mi, sıfır yedi mi... Ayrıca bana yedi dakika içinde ayakkabını giymiş ol dedin sen; ayakkabımı zaten giymiştim, geriye giyinmek ve saç ve makyaj ve çanta kalıyordu."

Elini kafasına vurarak isyan etti. "Allah'ım al canımı, benim canımın bir kıymeti yok zaten."

Ellerimi cebime sokarak yanında yürümeye devam ettim.

"Neredeymiş düğün? Daha çok var mı?"

O an aklına yeni gelmiş gibi küfretti.

"Ha siktir. Ben, bilmiyorum."

Hızla ona dönerek olduğum yerde durdum. "Ne demek bilmiyorum?"

"Bayağı. Zeynep... Ben davetiyeyi almadım."

"İyi bok yedin kuş beyinsiz!"

Topuklularımı yere vurarak ıssız sokakta ayakkabımın sesinin yankılanmasını sağladım. Zaten topuklularla çukurlu yollarda yürümekten canım acıyordu, üstelik bu havada elbise giydiğim için de üşüyordum; şimdi de gelmiş nerede olduğunu bilmediğini söylüyordu.

"Aşkım ne yapayım geri zekalı? Akıl mı bırakıyorsun adamda?"

Sesini yükselterek bana döndüğünde kaşlarımı çattım.

"Şimdi de suçlu ben mi oldum?"

"Ya hayır da-"

"Aman neyse kes. Şimdi ben bu topuklularla geri nasıl yürüyeceğim onu düşün. Tabii siz Furkanlar böyle hep kendinizi düşünürsünüz."

Kollarımı göğsümde bağlayarak ağırlığımı tek ayağıma verdim.

"Ya daha sevgili olalı şurada kaç gün oluyor be insaf. Hemen başladın nefretini kusmaya."

Tek sokak lambasının aydınlattığı karanlık ve ıssız sokakta yüzüne düşen ışık onun sanki bir şahesermiş gibi görünmesini sağlıyordu.

"Ama hala sinirliyim."

"Ne yapayım ya ne?" dedi son kelimeyi uzatarak ve ellerini çaresizce iki yanına doğru açtı.

"Beni kucakla."

"Yuh. Bu ani oldu." dedi sırıtırken.

"Ne var be? Yarım saat boyunca topuklularla yürümek kolay mı sanıyorsun sen?"

Kafasını sallayarak ani bir hareketle beni kucağına aldı.

"Oldu mu hanımefendi?"

"Yani, şey biraz... Rahat değil pek." diyerek kollarının üstünde hareket ettim.

"Yatak getirelim istersen, tekerlek falan da bağlarız çekeriz seni leydim. Triplere bak ya."

Kafasını yola doğru çevirdiğinde, kafamı boynu ile omzu arasındaki boşluğa yasladım. "Böyle daha iyi."

Birkaç dakika yürüdükten sonra aramızdaki sessizliği bozan Furkan olmuştu.

"Sadece bir gün kavga etmesek olmayacak değil mi?"

Cıkladım.

"Bizi Zeynep ve Furkan yapan da bu zaten. Sürekli kavga ediyoruz ama birbirimize çok aşığız. Hatta elimde olsa seni bıçaklarım ama seni çok da seviyorum."

Histerik bir kahkaha attı. "Sağ ol ya. Övdün mü sövdün mü şu an?"

Ona cevap vermeyip yolu izlemeye devam ettim. O kadar yol yürümüştük ama hala şikayet edip oflamamıştı.

"Yoruldum ben," diye mırıldandım kucağında.

"Vay amına koyayım ya. Seni taşıyan ve yürüyen benim ama sen yoruluyorsun, işe bak."

"Ya bebitom, ben sen yorulma diye ağırlığımı vermiyorum. Kendimi kasınca da ben yoruluyorum."

"Bu ağırlığını vermemiş halin mi? Bir an ceset taşıyorum zannettim."

Omzuna kafa atarak inlemesine sebep oldum. "Doğru konuş lan dengesiz."

"Özür dilerim abla." diyerek yürümeye devam etti.

Adımlarını yavaşlattığını hissettiğimde ne zaman kapattığımı bilmediğim gözlerimi açtım. Bomboş olan bir çocuk parkına gelmiştik.

"İndirebilirsin." dedim ama cevap vermeyerek beni oturana kadar kucağında taşıdı. Banka yaklaştığımızda beni oturttu ve ardından kendi de yanıma oturdu.

"Özür dilerim," dedi büyük ve uzun süren bir sessizliğin ardından.

"Ne için?"

"Ben galiba iyi biri değilim."

Kaşlarım havalanırken kafam da istemsizce ona dönmüştü.

"Yetersizim herkese ve her şeye."

"Niye öyle düşünüyorsun? Sen yeterlisin."

"Mesela? Örnek ver?"

"Bana yetiyorsun. Beni mutlu etmeye yetiyorsun."

Kafasını eğdi ve elleriyle oynamaya başladı. "Yalnızca bu."

"Sen iyi misin?" diye sordum ve derin ve titrek bir nefes aldı.

"Gel seni evine bırakayım."

Elimi tutarak beni kaldırdı ve yürümeye başladık.

Neden birden yetersiz olduğunu düşünmüştü ki? Bunu ona düşündüren neydi? Kimdi?

"Alo, sana diyorum. Kucağıma alayım mı?"

Kafamı iki yana salladım ve elini daha sıkı tutarak koluna sarıldım.

seni kendime sakladım {2019}Where stories live. Discover now