47

2.3K 181 72
                                    

Zeynep: Seni görmek istiyorum

Furkan: Zeynep

Zeynep: Lütfen

Furkan: Sana geliyordum

Zeynep: Dun?

Furkan: Sen gel

Zeynep: Annen?

Furkan: Gel

Furkan çevrimdışı

Apar topar üstümü değiştirip çantamı alarak evden çıktım. Hastane buraya 15 dakikalık mesafede olduğu için yürümeyi tercih ettim ama yürürken beynim bir saniye olsun rahat vermiyordu.

Dikkat dağınıklığım yüzünden çarpılmadan hastaneye varabildiğimde gözlerim Furkan'ı aradı ama tabii burada olacak hali yoktu. Muhtemelen annesinin yanındaydı.

Telefonumu çıkarmak üzere kafamı çevirmemle gözlerimin Furkan'ı bulması bir oldu. Hastanenin banklarından birinde yapayalnız oturmuş, öylece karşıya bakıyordu.

Hızlı adımlarla yanına ilerleyip yanağına bir öpücük kondurdum. Fakat bu hareketim sonucunda dudaklarımın ıslanması beklemediğim bir şeydi.

"Niye ağlıyorsun yine sen? Bak ya, ağlamak için çıktın odadan değil mi? Pis."

Kollarımı omzuna dolayıp saçlarını karıştırdığımda hiçbir şey demeden bana sarıldı ve birkaç dakika boyunca öyle durduk. Bu garip değildi, ama en sonunda sarsılarak ağlamasını beklemiyordum. Ceketimin üstünden bile derime iz bırakan gözyaşları duracak gibi değildi.

"Bir şey olmayacak, güven bana."

"Sen öyle san." diyerek geri çekildi ve hıçkırmaya başladı. Gözleri kıpkırmızıydı, yanakları ıpıslaktı. Dudakları titriyordu ve sarsılarak ağlıyordu.

"Ne?"

"Oldu işte, ne ne? Hani olmayacaktı lan, hani güçlüydü o? Güçlüydüm ben? Bok güçlüyüm amına koyayım. Ya..." Sertçe burnunu çekti. "Benim gücüm kendime yetmiyor, ona nasıl yetsin?"

Bense ağzım açık bir şekilde onu izliyordum. Onu dinliyordum, ama algılayamıyordum. Daha üç gün... Üç gün önce konuşmuştuk. Ameliyata girecekti bugün, kurtulacaktı.

"Furkan," deyip elimi omzuna uzattım ama kafasını çevirdi.

"Sen niye yalan söyledin?" dedi, ses tonunu normale çevirmişti. "Hani çocuk mutluluğa ulaşıyordu?" Tekrar burnunu çekerken kafasını bana çevirdi. "Hani her şey eskisi gibi olacaktı?"

Ağlamamak için kendimi sıkarken gözlerimin patlayacak gibi ağrımasını yok saymaya çalıştım. Dudaklarım titriyordu ve ne diyeceğimi bilemiyordum.

Niye yalan söylemiştim? İşime gelmişti belki de. O an sadece bir yalana inandırmak ikimizi de, işime gelmişti.

"Konuşsana. Bir şey de ya. Bu gerçek değil, değil mi? Niye o ya? Niye ben değil? Ben niye onsuz kalıyorum?"

"Bilmiyorum..." Gözlerimi kırpıştırarak etrafta gezdirdim. "Ben özür dilerim."

Yerimden kalkarak hızla kantine ilerledim. Nerede olduğunu bile bilmiyordum ama biliyormuşçasına yürüyordum. Artık neyi bildiğimden emin değildim.

Binaya girmemle sol tarafta beni karşılayan kantine ilerleyip iki su aldım ve Furkan'ın yanına döndüm.

Şişenin birini ona uzattığımda göz ucuyla bana baktı. Kafasına kapüşonunu geçirmiş, bacaklarını kendine çekmiş bir halde otururken onu bu kadar çaresiz görmek canımı yakıyordu.

Elimdeki suyu aldı ve bacaklarının arasına koydu. Onun yaptığı gibi duvara yaslanarak bacaklarımı kendime çektim ve en az yarım saat boyunca hiç konuşmadan o şekilde oturduk. Hava kararmıştı ama farkında değildik.

Sonunda Furkan yaşam belirtisi verip su şişesini eline aldı ve ilk defa bir yudum içti.

"Zeynep," diye seslendi bana. Kafamı ona çevirdiğimde devam etti. "Benim annem yok mu şimdi?"

Bana niye cevaplayamayacağım sorular sormakta ısrarcıydı?

Yüzüne dümdüz bakarken hiçbir mimik yapamadığıma emindim ama yaşlar gözlerimden hücum etmeye başlamıştı. Silmeye uğraşmadım çünkü yenileri ekleniyordu.

Sürekli kafamda cümleler kurup kurup yok ediyordum. Ne demeliydim ki?

Yok mu? Var mı?

Uzun bir süre vereceğim cevabı düşünüp sonunda konuşmamaya karar vermiştim ki Furkan hafifçe doğrulup kolunu bana uzattıktan sonra beni kendine çekti. Saçlarımı öpüp kokladıktan sonra çenesini başımın üstünde hissettim.

Annesi olmayan biri olarak kimseye teselli verebilecek bir pozisyonda değildim.

"Ameliyata girerken..." deyip derin bir nefes aldı. "Beni öyle bir öptü ki... Hissettim ben. Ama çıktı sonra, gerçekten bir şeyi yoktu ya. Gerçekten. Cidden."

Sesi kısıldığında elini sıktım.

"Daha sonra MR'a almışlar işte, dedi ki vücudu ilaca tepki vermiş. Ne beklersin? Ölmesini mi? Komaya girerek can vermesini bekler misin?"

Kalbim küt küt atıyordu. Tüm bunları tek başına öğrenip tek başına atlatmaya çalışmış olması kalbime bir demir parçası oturmuş gibi hissettiriyordu.

"Artık kurtuldu deyip senin yanına gelmeye çalıştım. Onu öpmeden çıktım odadan, ona son bir kez sarılmadım. Gittiğimi haber verdim sadece, veda bile edemedim. Hiçbir şey yapamadım ve şu an çok geç. Pişman olmak için bile çok geç."

Tek yapabildiğim ona sarılmak oldu. Geçecek bile diyemiyordum çünkü ben yalancıydım ve bunu biliyordu.

"Ya ben istemiyorum. Annesiz kalmak istemiyorum ben."

"Yapma böyle," diye fısıldadım. "Yapma. Kendini daha beter ediyorsun."

"Daha ne olsun? Ya annem yok artık benim. Yok lan yok, ne demek bu? Yediremiyorum, beni bırakıp gitmiş olmasını ben yediremiyorum."

Bankta uzanır pozisyonda sarılmış hıçkırarak ağlayan iki kişiydik şimdi.

O yarım kalmıştı, ben zaten hep yarımdım.

--

hastalık hakkında fazla bilgiye sahip değilim, bildiğim kadarıyla aktarmaya çalıştım; umarım yanlış anlayıp anlattığım bir yer olmamıştır. olduysa diye şuraya şu yazıyı bırakıyorum

ama zaten anlatmak istediğim kısmı bir nebze de olsa anlattım, asıl olay hastalık veya tedavinin detayları değildi

gelelim hikayeyi neden süründürdüğüme... kopamıyorum ya bu ikiliden, pf. tuvalete girdiklerini bile yazasım var, hiç bırakasım yok sizi cnm çcklrm

duygulanmayan çıksın kasıo

seni kendime sakladım {2019}Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin