5-Savaşçı

5.7K 470 530
                                    

Hayat saçmalıklarla doluydu. Tahtada bayık gözlerle dinlemeye çalıştığı spermin ovaryuma koşması gibi, karşısındaki orta yaşlarda, göbekli olmasına rağmen daracık gömleğin içine sığmaya çalıştığı için nefes alamayan öğretmen gibi ve Mete'nin, o sarışın kızla beraber ortadan kaybolması gibi.

Aslında son söylediğinin saçma olan hiçbir yanı yoktu. Hetero birliğinin en homofobik üyesi olan birinin ona yürüyen bir kızla okuldan kaçması dünyanın en mantıklı şeyi bile olabilirdi. Asıl saçma olan Mete'nin Eda ile ortadan kaybolmasının onu rahatsız etmesiydi. Birkaç gündür hayatına burnunu sokan biriydi ve tehlikeli derecede homofobikti. Nerede olduğu, ne yaptığı Uzay'ı ilgilendirmiyordu.

Arka sıradan gelen gülüşme ve fısıldaşma sesleri üzerine henüz adını öğrenemediği biyoloji öğretmeni rahatsız bir tavırla kaşlarını çatıp elindeki kalemi arka sıraya fırlattı.

"Ah, hocam n'apıyosunuz ya. Kafama geldi."

Berk'in sinirle konuşması üzerine Uzay, kafasını sınıftaki herkesin yaptığı gibi sesin geldiği yöne çevirdi.

"Berk!" diye kükredi sinirli öğretmen. "Bıktım senin şu kudurukluğundan. Ne zaman büyüyeceksin sen evladım?"

"Ama hocam, siz de hep beni görüyorsunuz. Fatih dersin başından beri konuşuyor onu görmüyorsunuz."

"Hem suçlu hem güçlü. Sen kalk bakayım oradan. Bak yeni öğrencinin yanı boş, geç oraya."

Cümlenin başında itiraz etmek için aralanan dudaklar 'yeni öğrencinin yanına geç' komutuyla kapanmış ve gözleri ışıltıyla parlarken Uzay'ın gözleriyle buluşmuştu.

Genç adam, ela gözlerin üzerine uyguladığı baskıyla kafasını hızla sırasına çevirdi. Sevmiyordu. İnsanlarla göz teması kurmayı sevmiyordu.

Berk, elindeki defter ve kalemi sıraya bıraktıktan sonra Uzay'ın yanına yerleşti ve dirseğini sıraya dayayıp kafasını elleri arasına aldı.

Biyoloji öğretmeni birkaç serzenişten sonra tekrar tahtaya döndü ve derse devam etmeye başladı.

Genç adam, her ne kadar tahtaya baksa da ela gözlerin üzerinde olduğunu hissediyordu. Görmezden gelmeye çalışsa da baskı altında hissediyordu. Yine elleriyle oynamaya başlamıştı. Ne zaman gerilse kendini elleriyle oynarken buluyordu.

Rahatsız bir tavırla yerinde kıpırdandıktan sonra, Berk kafasını Uzay'ın kulağına yaklaştırdı.

"Beni özledin mi, savaşçı?" Berk'in dudaklarından dökülen kelimeler Uzay'ın hafızasını yoklayıp yerini çabucak bulmuştu.

Savaşçı.

Has-sik-tir.

Fal taşı misali açılan gözler, dakikalardır ona bakan elâları nişan aldığında Uzay kendine bildiği tüm küfürleri savurdu.

Nasıl tanıyamamıştı? Tamam, değişmişti ama tanıması gerekirdi. En son seneler önce baktığı ela gözler umutla ışıldıyordu.

8 Ekim 2006

"Anne!" diye bağırdı küçük adam.

Birkaç dakika bekledikten sonra annesinden ses gelmeyince koltuktan kalktı ve yavaş adımlarla mutfağa ilerledi.

Annesi yemek yaparken saçlarını hep topuz yapar ve kırmızı benekli mutfak önlüğünü giyerdi. Uzay, onun en güzel halinin bu olduğunu düşünüyordu.

Annesinin yanına yaklaşıp bir eliyle mutfak önlüğünü tuttu ve dudaklarını büzüp konuşmaya başladı.

"S-sana seslendim ama sen beni umursamadın." iç çekerek konuştuğu için sesi titremişti.

homophobiaWhere stories live. Discover now