17-"x"

5.5K 434 424
                                    

Son dersin son dakikalarındaydılar. Uzay gözlerini Mete'den ayıramıyordu fakat Mete, yaşanan olaydan sonra yüzüne dahi bakmamıştı. Her zaman yaptığı gibi hiçbir şey yaşanmamış gibi davranıyordu. Babasının ölümünü bile hiç olmamış gibi es geçmişti. Canını yakan şeylerden, yüzleşmekten korktuğu her şeyden kaçma şekli buydu.

Zilin çalması üzerine kimya dersi son bulmuştu. Uzay, Mete'nin apar topar çantasını toplayışını izledi. Daha sonra çantasını aceleyle sırtına taktı ve hızla sınıfı terk etti.

Kaçmıştı.

Yine, kaçmıştı.

"Okuldan ayrılmak istemiyorsun galiba?"

Berk'in sesi ile silkelendi ve sıranın üstündeki kimya kitabını çantasına koydu. Çantayı sırtına geçirip ayağa kalktı ve sınıftan çıkmadan saniyeler önce "Tek başıma gitmek istiyorum." dedi.

Yalnız kalmaya ihtiyacı vardı. Kimseye tahammül edecek durumda değildi.

Evin kapısının önüne gelene kadar bitmek bilmeyen düşünceleriyle boğuşmuştu.

Kendisini içi doldurulmuş bir hayvan cesedi gibi hissediyordu. Canlı gözüküyordu, fakat değildi.

Kafası o kadar karışıktı ki, annesinin kapıyı açtığını geç idrak edebilmişti. Ayakkabılarını çıkarıp içeri girdiğinde güzel kadın büyük bir endişeyle oğlunun yüzünü elleri arasına aldı.

"Bu yüzünün hali ne?" diye sordu dudağındaki yarayı ve çenesine doğru yayılan morluğu incelerken.

Açıklama yapacak durumda olmadığı için annesinin ellerinden kurtulup odasına doğru ilerlemeye başladı.

"Uz-"

Annesinin bir şey demesine izin vermeden lafa atıldı.

"Lütfen beni bir süre rahatsız etme."

Ardından hızla kapıyı kapattı.

Sırtındaki çantayı odasının bir köşesine fırlattıktan sonra odanın ortasında öylece durup duvarı izlemeye başladı.

İçinde onu yakıp kavuran bir his vardı. Ruhunun her bir köşesi acıyla kıvranıyordu. Artık gücü tükenmişti, olduğu yere çakılıp kalmıştı. Devam edecek gücü kendinde bulamıyordu.

Elleri titremeye başladığında, kendini dizleri üzerine bıraktı. Göz yaşları, şelaleyi andırırcasına akıyordu.

Sanki içindeki acıyı dışarı çıkarmak ister gibi.

Titrek ve kesik hıçkırık sesleri odayı doldururken sırtını yatağına yasladı.

Seni incitmek istemedim.

Aklında beliren Mete'nin sesi ile avucunu ritmik hareketlerle alnına vurmaya başladı. Göz yaşları, tişörtünün yakasını ıslatmaya başlamıştı.

Titreyen nefesleri arasından güçsüz bir sesle konuşmaya başladı.

"Ama incittin..." dedi.

"İncitmekle kalmadın, sen beni küle döndürdün."

"Yetti mi?" diye sordu kendi kendine.

"Yetmedi. Küllerimi tekrar tutuşturdun."

Mete'nin 'Sanki kocaman bir yangın var ama sadece ben yanıyorum' deyişi geldi aklına.

Bu sefer yanan Mete değildi. Bu sefer Mete'nin çıkardığı yangında yanan kişi Uzay'dı.

Çoğunlukla Mete'nin gözünde bir hiç olduğunu düşünüyordu. Fakat bazen öyle derin bakıyordu ki, o bakışın ardında yatan hisleri görebiliyordu.

homophobiaWhere stories live. Discover now