12-Arkadaşça

5.7K 433 505
                                    


Hafta sonuna veda etmişti ve uykusuz bir pazartesi sabahında boş boş halı desenlerini inceliyordu. Mete'nin tüm gün ona hiçbir şey yaşanmamış gibi davranması iki de bir kanka demesi o kadar çok canını sıkmıştı ki, düşünmekten gözüne uyku girmemişti.

Evet, çok fazla düşünüyordu. Bundan kurtulması gerekse de yapamıyordu, taktı mı takıyordu işte.

Homurdanarak, eve ilk geldiğinde çıkardığı kıyafetlerini giymeye başladı. Okula yeni gelmiş olmasını bahane ederek forma giymiyordu ve giymeye de niyeti yoktu. Kıyafetlerini giydikten sonra uykusunun açılması için yüzünü yıkamaya karar verip lavaboya girdi. Musluğun yanına gittiğinde yerdeki ıslaklığa basıp çorabını ıslatmıştı. Süper(!)

Yüzüne arka arkaya soğuk suyu çarptıktan sonra ıslak yüzünü aynada incelemeye başladı. Birkaç gündür uyuyabildiği için hafifleyen göz altı morlukları, uyuyamadığı için yerini geri almıştı. Alnına yapışmış ıslak saçlarını eliyle karıştırarak alnından uzaklaştırdı. Yüzünü kurulamak için havlu arayışına girdi fakat ortalıkta havlu falan gözükmüyordu. 'Öğrenci evi işte ne beklenir ki?' dedi içinden. Aynayla olan bakışmasını kesmek üzereyken, kapı sert bir şekilde açıldı ve Mete gözleri yarı kapalı bir şekilde içeri girdi.

Aynadan Mete'yi görünce içine yayılan garip his dalgasının nedenini sadece iç çamaşırı ile oluşuna yordu. Siyah renkte bir boxer dışında vücudunun hiçbir yerinde kumaş parçası yoktu. Kıvırcık saçları kabarmıştı ve bukleleri karışık bir şekilde alnına düşüyordu. Vücudu o kadar düzgündü ki, gözlerini çekemiyordu. Onu aynadan izliyor oluşunun verdiği rahatlıkla vücudunu incelemeye koyuldu. Buğday rengindeki teni dokunulmak için yaratılmış olmalıydı. Hafif göğüs ve karın kasına sahipti. Omuz kısmı genişti fakat vücudu bele doğru inceliyordu. Gövdesinde ki tek kıllı kısım, göbek deliğinin altından başlayıp iç çamaşırının içinde kaybolan çizgiydi. Ve önündeki kabarıklık dikkatinin çok farklı yönlere çekilmesine neden oluyordu. Ağzının suyu aka aka aynadaki yansımasına olan bakışlarını, Mete'nin çatallaşmış sesi bölmüştü.

Ah, onu böyle saatlerce izleyebilirdi. Bir heykeltıraşın elinden çıkmış kusursuz bir heykel gibiydi.

"Ha..." dedi saçlarını önünden çekip yarı kapalı gözlerini açmaya çalışarak. "Sen mi vardın ya?"

"Çıkıyorum." dedi Uzay kapıya doğru ayaklandığı sırada.

Mete, yarım yamalak bir şeyler homurdanmıştı ama Uzay ona pek kulak asmadı. Yeni uyandığında aptal gibi olduğunu birkaç gündür çok net anlayabilmişti. Lavabodan çıkıp kapıyı kapattı. Pantolonunu zorlayan erkekliğini fark ettiğinde kendine bildiği tüm küfürleri savurdu. Fakat Mete'nin vücudu gözünün önünden gitmiyorken alt tarafındaki uvzunu kontrol etmesi çok güç bir eylemdi. Salona girip kendini koltuğa attı ve koltuğun üzerindeki ufak yastığı kucağına aldı. Mete'nin önündeki kabarıklığı fark etmesi isteyeceği son şeydi, bu nedenle yastık kamuflajı oluyordu.

Yarım saattir Mete'nin hazırlanmasını bekliyordu ve beklemekten sıkıldığı için ayağa kalkıp kapıya doğru ilerledi. Sesli bir şekilde kapıyı açtığında, Mete aceleyle odasından çıktı. Yarım giydiği pantolonunu hızla çekerken konuşmaya başladı.

"Oğlum nereye? Beklesene."

Uzay, karşısındaki gencin üzerini inceledikten sonra ona doğru yaklaşıp aralarındaki mesafeyi sadece bir adıma indirdi. Gömleğinin düğmelerini yavaşça açmaya başladığında gözlerini mavilerden ayırmıyordu. Mete, afallamış bir şekilde Uzay'a bakarken yanaklarının kızarmasına engel olamadı.

homophobiaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin