14-İnsan Ne Zaman Susardı?

4.9K 388 577
                                    

Kalbi durmuştu, nefesi korkup akciğerlerindeki en küçük kısım olan alveollere saklanmıştı. Bir saniye, bir yıla eş değer ilerliyordu sanki. Her hareket ağır çekimde yansıyordu gözlerine.

Ufak bir anlığına gözleri yerdeki cam parçalarına takıldı. Kırılan tek şeyin bardaklar olmasını diledi. Siyahları tekrar Mete'nin yüzünü bulduğunda, alaycı ifadesinin silinip yerini ciddi bir ifadeye bıraktığına şahit olmuştu. Gözlerindeki o bakış, iğrentiden çok hayal kırıklığını andırıyordu.

Uzay, kanı akış yönünü değiştirirken ne yapacağını, ne diyeceğini bilmiyordu. Beyninin hiçbir lobu çalışmıyordu.

Kaçamamıştı.

Benliğinden kaçamamıştı. Değiştirmek istediği, saklandığı her şey onu tek tek buluyordu.

Ah, şimdi ölmek ne güzel olurdu. Hala mavi gözlere bakabiliyorken ölmek.

Mete elindeki dergiyi fırlattığında her şey eski hızına geri dönmüştü. Uzay, dolmuş gözleriyle öfkeli, fakat bir o kadar da üzgün bakan gözlere özür dilercesine bakıyordu. Mavilerin sahibi hızla odadan çıkıp, çıkış kapısına ilerlemeye başladı.

Arkasından gitmek istedi, ama gidemedi.

Sertçe kapanan kapının ardından gözündeki yaş yer çekimine yenik düşerek yanağından aşağı doğru süzülmeye başladı. Odanın bir köşesine fırlatılmış dergiyi alıp parçalamaya koyulduğunda yaşlar daha da hızlı akmaya başlamıştı. Her bir parçayı tekrar tekrar yırtmaya devam ederken parmağını kesen kağıt parçasına küfürler edip ufalanmış kağıtları etrafa savurdu.

"Zavallı." diye bağırdı kendine hıçkırıklarının arasından.

"Koca bir zavallısın."

Saçlarını çekiştirmeye başlayıp bağırmaya devam etti.

"Ne sandın lan? Seni sevecek mi sandın? Tıpkı diğer herkesin dediği gibi ibnenin tekisin sen."

"Hiçsin. Kimse için en ufak bir şey ifade etmiyorsun. Şu koyduğumun çöpü bile senden değerli!" dedi odasındaki ufak çöp kutusuna tekme attığı sırada.

Çalışma masasının üstündeki her şeyi odanın rastgele yerlerine fırlatırken ciğerleri parçalanırcasına bağırıyordu.

"Mahvettin. Her şeyi kendi ellerinle mahvettin. Aptal! Nasıl bırakırsın şu siktiğimin şeyini çalışma masasında ha? Neyine güvendin!"

Fırlatacak eşya kalmadığında kapıyı yumruklayıp tekmelemeye başladı.

"Bir daha asla göremeyeceksin onu! Bittin oğlum sen. Kendi kendini bitirdin."

"Aptal!" diye tekrarlayıp yumruklarını durdurduktan sonra kafasını kapıya yasladı.

"Kendinle konuşmayı kes!"

"Kendinle konuşmayı kes!"

"Kendinle konuşmayı kes!"

Sinirlerine hakim olmayı başarabildiğinde yatağın ucuna oturdu ve ıslanmış yanaklarını elinin tersiyle sildi. Bomboş bakışlar ile duvara bakarken mavi gözler bir an olsun zihninden ayrılmıyordu.

Okula geldiği ilk zamanlar kendinden öyle emindi ki, kimseyle bir yakınlık kurmayacağına, hayatına kimseyi sokmayacağına. Oyunu kurallarına göre oynamalıydı. Eğer kurallarına göre oynasaydı yenilmeyecekti.

Şimdi bunları düşünmenin hiçbir anlamı yoktu. Yenilmişti, olan olmuştu. Kaybetmeye mahkumdu.

Anahtar sesiyle birlikte açılan kapı annesinin geldiğinin habercisiydi fakat tepki veremeyecek kadar bitkin ve boş hissediyordu. Ayak sesleri odaya doğru yaklaşırken, annesi "Uzay?" diye seslendi fakat cevap alamadı. Endişeli kadın odaya daldığında, ortalığın halini görünce gözleri fal taşı misali açılmıştı.

homophobiaWhere stories live. Discover now