27-Kalbi Kocaman, Güçlü Bir Adam

3.4K 273 67
                                    

Uzay'ın merdivenin ilk basamağına attığı adımı öylece donakaldı. İşittiği şeyin gerçeklik payını beyninde tartmaya çalışırken bakışlarını tüm şaşkınlığıyla Mete'ye çevirdi. Ve o an mavilerde gördüğü şey öyle gerçekti ki, duyduğuna inanmasa dahi gördüğüne inanmak zorunda kalmıştı. Yüreği kendini göğüs kafesi içerisinde hırpalamaya başladığında, titrek bir nefes verdi.

Seni seviyorum demişti. Şu güne dek ilk kez sevdiğini söylemişti.

Ne ileri bir adım atabiliyordu ne de geri. Gözleri mavilere kenetli, öylece olduğu yerde donakalmıştı. 

"Lütfen," dedi Mete güçsüz sesiyle. "Lütfen içeri gel konuşalım. Kendimi affettiremezsem eğer gitmene bir şey demeyeceğim söz veriyorum. Ben daha ne yaptığımı bile bilmiyorum Uzay, aklımı kaybediyorum."

Uzay'ın kapıya doğru attığı ilk adımda Mete'nin yüzünde buruk bir tebessüm oluştu ve dudakları arasından rahatlamışçasına titrek bir nefesin çıkmasına engel olamadı.

Genç adam içeri girip salona doğru yürümeye başladığında Mete kapıyı kapattı ve ardından yürümeye koyuldu.

Uzay salona girdiğinde, her şeyin olup bittiği koltuk ile karşılaşınca anıların zihnine hücum etmesine engel olamadı. Kaşları çatılıp elleri yumruk haline gelirken, Mete koltuğa oturdu ve Uzay'ı yanına çağırdı. Genç adam derin bir nefes aldı ve koltuğun diğer ucuna oturdu.

"O gün sana ne yaptım?" diye sordu Mete, duyacaklarından deli gibi korkarken.

Uzay derin bir nefes aldı ve sesindeki ruhsuzluğu korumayı umarak konuşmaya başladı.

"Sevişiyorduk, her şey gayet güzel başladı ama sonra sen canımı yakmaya başladın. Durmanı söyledim beni dinlemedin, ittirdim fakat ellerimi hareket ettirmemi engelledin. İşin bittiğinde de gözlerime benden tiksiniyormuşçasına bakıp çekip gittin."

Yanındaki bedenden hiçbir tepki alamadığını fark ettiğinde bakışlarını ona doğru çevirdi. Gözleri kan çanağına dönmüştü ve yaşlardan parlıyordu. Tüm vücudu nöbet geçiriyormuşçasına titrerken, yüzündeki tüm damarlar haritayı andırıyormuşçasına belirginleşmişti. Ve yüzü git gide öyle çok kızarıyordu ki, nefes almıyor gibi görünüyordu. 

Uzay, Mete'nin bu halinden tedirgin olmaya başladığında elini omzuna koyup "Mete?" dedi endişeyle.

Uzay'ın dokunuşuyla beraber içinde tuttuğu nefesi sesli bir şekilde dışarıya bıraktı ve bıraktığı nefesini çaresiz hıçkırıklar takip etti. Ağlarken vücudunun her bir santimi titrerken, kucağına doğru eğilip yüzünü kolları arasına sakladı.

İnanamıyordu, Uzay'a bunu yapmış olduğuna asla inanamıyordu. Yıllar önce kendisine yaşatılanı, şu dağılmış hayatındaki en çok değer verdiği insana yaşatmış olamazdı.

Yüzünü kolları arasından çekti ve Uzay'ın yüzüne bakmayı denedi fakat yapamadı. Onun güzel yüzüne bakamayacak kadar aşağılık biriydi.

"B-benim kendimi affettirmeye çalışmaya yü-yüzüm yok. Zaten canımı da versem artık b-beni affedemezsin. Sen affetsen ben kendimi affedemem."

Derin bir nefes aldıktan sonra konuşmaya gücü kalmamış sesini zorlayarak son bir şey daha söyledi.

"A-ma ben içinde se-senin olmadığın bi hayatı yaşayamam."

Uzay da gözyaşlarını tutamadığında bunca zamandır sormak istediği şeyi sordu "Neden?" dedi sesi titrerken. "Beni sevdiğini görebiliyorum, ama neden bana bunları yaşatıyorsun? Neden bunca zamandır bizi durmadan cezalandırıyorsun?"

homophobiaWhere stories live. Discover now