11-İçimdeki Savaş

5.4K 427 182
                                    




Yaklaşık yirmi dakikadır birbirlerine sarılı bir şekilde duruyorlardı. Tamamen Uzay'ın kollarında sakinleşmişti. Uzay saçlarını okşarken, o da sarıldığı bedenin sırtında parmağıyla daireler çiziyordu. Kokusu burnuna dolarken gözlerini yumdu. Biliyordu, onda farklı bir şeyler olduğunu ve bu sarılışın 'arkadaşça' olmadığını biliyordu. Fatih'e, Oğuz'a ve diğerlerine sarıldığı gibi değildi. Bunu hissetse de, hisleri beynine ulaşmıyordu. Beyni bu durumu reddediyor ve tamamen 'arkadaşça' olduğuna onu ikna ediyordu.

Kafasını dayadığı omuzdan kaldırdı ve Uzay'ın yüzüyle aynı hizaya geldi. İkisinin de gözleri yaşlardan parlıyordu. Mete ağlıyor diye o da ağlamıştı ve bu Mete'ye tarifi imkansız hisler yaşatıyordu. Birisi, sırf o ağlıyor diye ağlamıştı. Annesinden sonra kendisini hiç bu kadar önemli hissetmemişti. O kadar sakinleşmiş hissediyordu ki, acısı sandığa kapatılmıştı ve Uzay yanında olduğu sürece o sandık açılmayacak gibi geliyordu. Onun güzel siyah gözlerine bakmak, ona sarılmak, kokusunu hissetmek bunlar kesinlikle Mete'nin anti-depresanları haline gelmişti.

Karşısındaki genç adamın sırtındaki elinin hangi ara ensesine kaydığının farkında değildi. Alnını Uzay'ın alnına yasladı ve ensesini iyice kavrayarak biraz da olsa onu kendine yaklaştırdı. Hareketlerini yönetemiyordu. Ağlamaktan kızarmış maviler, yarı kapalı siyahları rehin alıyordu. Mete, siyahlardaki kıvılcımı, isteği görebiliyordu. Ama görüntü beynine yansımıyordu.

Hisleri ve düşünceleri birlikte çalışmayı bırakmıştı.

Ve yine, milim milim karşısındaki dolgun dudaklara yaklaştığının farkında değildi.

Uzay'ın hızlanan nefesleri dudağına çarptığında sertçe yutkunup dudaklarını yaladı. O nefesleri dudağında biraz daha hissetmek istiyordu. Uzay ona istediğini veriyormuşçasına daha derin aldığı sıcak nefeslerini dudaklarına üfledi. Mete'nin parmakları yavaşça Uzay'ın tişörtünün yakasından aşağı kaymaya başladığında ne yaptığını hala bilmiyordu. Hissediyordu, her bir detayı hissediyordu fakat kesinlikle düşünemiyordu. Sanki bedenini kendi kontrol etmiyor gibiydi. Büyülenmiş hissediyordu, ele geçirilmiş. Sanki bedeninin içinde kişiliği ikiye bölünmüştü.

Uzay'ın eli bacağında yer edindiğinde ürperdi. Diğer elini de çenesine götürdüğünde gözlerini yummuş araladığı dudaklarını Mete'ninkilere yaklaştırıyordu.

Mete, Uzay'ın onu öpmek için yaklaştığını görüyordu ama yine beyni bunu reddediyordu. Aklını kaçırmış gibi hissediyordu. Düşünceleri, hislerinin aksini söylerken kafasının içindeki bu savaş onu bitiriyordu. Karşısındaki dudaklar ile arasında sadece bir milim bile denilemeyecek kadar az mesafe kaldığında o kadar derin bir iç çekti ki, iç çekmekten ziyade sanki, inliyor gibiydi.

Beyni bir şeylerin ters gittiğini anlayıp acil durum alarmı çalıştırırken, parmaklarının birazı yakasından aşağı gitmiş olan elini Uzay'ın ensesine sabitleyip onu durdurdu. Alınları hala birlikteyken Mete gözlerini sertçe yumdu ve derin bir nefes aldı. Yanağına süzülen bir damla yaş Uzay'ı şaşkınlığa uğratırken, hızla ayağa kalkıp arkasına bir saniye bile bakmadan odasına doğru koşar adımlarla ilerledi.

Kendini odasına atıp kapıyı büyük bir telaşla kapattı. Kapıya yaslanıp diz çöktüğünde nemli gözleri boşluğa takılıp kalmıştı. Anlam veremediği bir belirsizlik dalgasında süzülüyordu.

Az önce neler olmuştu? Beynindeki her şey bulanık ve silikti. Ama kalbi, hiç olmadığı kadar hızlı atarak her bir hissi ona yudum yudum tattırıyordu. Kendini paranoyak gibi hissediyordu. Aklını kaçırmak üzereydi. Hissettikleri, sadece duygu kırıntıları olarak yüzeyde duruyordu ve düşünceleriyle büyük bir tezat oluşturuyordu. Islak gözlerle izlediği boşluktan sıkılarak gözlerini yumdu. Göz pınarlarında duran ıslaklık gözlerini yummasıyla beraber birer damla yaşa dönüşüp yanağından çenesine doğru akmaya koyulmuştu.

homophobiaWhere stories live. Discover now