26-Kelebek Mezarlığı

3.5K 283 142
                                    

Çok uzun bir gecikme olduğunun farkındayız, bu kadar süre beklediğiniz için de çok teşekkür ederiz. Bu gecikmenin nedenlerinden biri, üniversite sınavına girdik ve hayatımız biraz karmaşık bir hal aldı. Fakat asıl neden bildiğiniz gibi hikayemizin durduk yere kaldırılması ve tüm emeklerimizin boşa gitmesi sonucu hevesimizin kırılmasıydı. Tekrar yayınlamaya başlasak da aslında beklediğimizin çok altında bir kitleye ulaşmıştık fakat her geçen gün yeni okuyucular geldiğini gördükçe en azından bekleyen insanlar için devam etme kararı aldık. Bundan sonra bölümleri daha düzenli ve hızlı yayınlamaya çalışacağız. İlginiz için tekrardan teşekkür ederiz.

Mete, uzun bir yürüyüşün ardından kapıyı açıp içeri girdi. Anahtarları odasına fırlatıp salona doğru yol almaya başladı. İçeri girdiğinde Uzay'ı çıplak bir şekilde kanepede otururken gördüğünde bir anlık afallamayla birlikte hafifçe yerinde sıçradı.

Fal taşı misali açılmış gözleriyle "Ç-çıplaksın." dedi ve devam etti. "Neden çıplaksın? Ne alaka ya n'oluyor?"

Uzay, ona şaşkınlıkla bakan genç adamın sözleriyle birlikte boş bakışlarını karşısındaki duvardan çekip ona yöneltti. Bir anlık patlamayla beraber histerik kahkahalara boğulan Uzay öyle sesli gülüyordu ki boğazının acıdığını hissetti. Kahkahaları birden acı dolu hıçkırıklara dönüştü ve ardı arkası kesilmeyen yaşlar dökmeye başladı. Canı öyle derinden acıyordu ki, hiçbir kelime hissettiği şeyi anlatacak güçte değildi.

"Uzay." dedi Mete şoka girmiş bir vaziyette. "Beni korkutuyorsun. Neler dönüyor anlayamıyorum?"

Genç adam hıçkırıklarını bastırmaya çalışarak ayağa kalkıp hızlıca kıyafetlerini üzerine geçirdi ve hemen ardından Mete'nin karşısına dikildi. Yaşlarla süslenmiş bakışları öyle öfkeliydi ki, Mete kanının donduğunu hissederek yutkundu.

"Hatırlamıyormuş gibi yaparak bundan kurtulabileceğini mi sanıyorsun?!" diye bağırdı Uzay.

"En son öpüşüyorduk." bir an duraksayıp dışarı neden çıktığını anımsayamadığını fark etti. "N-nasıl dışarı çıktım ben biz, biz en son öpüşüyorduk."

"Ciddi misin?" dedi Uzay kaşlarını yay misali yukarı kaldırarak. Daha sonrasında yüzüne buruk bir gülümseme yerleştirerek konuşmaya devam etti. "Siktir et. Gidiyorum ben."

Kapıya doğru hızlı adımlar atmaya başladığında Mete koşturarak önüne geçti ve Uzay'ın yüzünü elleri arasına alıp "Uzay, ne olduğunu anlat bana lütfen." dedi çaresiz bir ses tonuyla.

Uzay, Mete'nin elleri yüzüyle buluştuğu anda kendini geri çekip kollarını savunmasızca bedenine sardı ve "Dokunma bana!" diye bağırdı sesinin titremesine engel olamayarak.

Mete tam o anda, Uzay'ın sesinde ve bakışlarında tanıdık bir acıya rastladı. Tıpkı yıllar önce o adama baktığı çaresizlikle bakıyordu.

Bir şeylerin yanlış gittiğinin farkına vardı fakat asla parçalar yerine oturmuyordu. Zihninde koca bir boşluk vardı.

Mete titreyen ellerini saçlarının arasına geçirdi ve sanki paranoyak bir insanmışçasına konuşmaya başladı.

"Bi-bir şey yaptım ben, değil mi? B-ben bi' şey yaptım. Canını mı yaktım senin? Dokunmam, söz hiç dokunmam sana ama n'olur gitme Uzay. Allah belamı versin ki en son öpüşüyorduk biz. Ha-hatırlamıyorum ben hiçbir şey hatırlamıyorum."

Uzay Mete'nin dediklerine kulak asmayarak kapıya doğru yöneldiği sırada Mete yine hızlı bir hareketle kapıyı arkasına aldı.

"Gitme!" dedi Mete ani bir çıkışla ve cümlelerini hızla sıralamaya başladı. "B-bak içeri geçelim konuşalım. Ta-tamam mı? Kon-konuşursak eğer hallederiz değil mi? Ha-hallederiz. Her şeyi halletmedik mi zaten biz bunu da hallederiz değil mi?"

homophobiaUnde poveștirile trăiesc. Descoperă acum