29-Islak tenler

3.3K 185 121
                                    

Bu bölümü hikaye kaldırılmadan önce okuyan okuyucular belki hatırlayabilir, kitaptaki var olan son bölüm buydu. Bölüm elimizde kayıtlı olmadığı için arşivdeki eski hikayeden tek tek yazarak geçirdik, düzenlemeler yaptık ve bir takım ufak eklemelerde bulunduk. Önümüzdeki yeni bölümleri de en kısa zamanda yazıp yayımlayacağız, keyifli okumalar!

Uzay elindeki kağıtla olan bakışmasını kesip korkuyla harmanlanmış şaşkın bakışlarını Mete'nin mavilerine çevirdi.

Kendi bakışlarının aksine Mete'nin bakışlarındaki şaşkınlık yavaş yavaş siliniyordu.

"N-ne yapacağız?" diye sordu Uzay sesi titrerken. "Bunu kim yazmış olabilir? Nasıl? Nereden öğrenebilir?"

Mete, Uzay'ın elindeki kağıda uzandı ve avucunun içine aldığı kağıdı buruşturup mutfağın bir köşesine fırlattı. Ardından konuşmaya başladı.

"Kimin yazdığı, nereden öğrendiği önemli değil. Belli ki çevredeki biri durumun farkına varmış ve huzurumuzu kaçırmaya çalışıyor. Ona istediğini verecek değiliz. Nasıl olsa başka bir yerdeyiz ve o kişi biz evimize döndüğümüzde burada kalacak."

Uzay'ın ifadesindeki şaşkınlık duyduklarıya ikiye katlanmıştı. Bunları Mete mi söylüyordu? Sinirden ortalığı yıkması gerekirken bu durumu umursamamıştı. Uzay kendisinin şizofren olabileceğinden şüphelenmeye başlamıştı.

Mete, Uzay ile aralarındaki bir adımlık mesafeyi de kapattıktan sonra eliyle Uzay'ın aralanmış çenesini kapattı. Yüzünü elleri arasına aldı ve konuşmaya devam etti. "Bu kağıt parçası için canını sıkmanı istemiyorum. Hiçbir şeyin şu anki mutluluğumuzun önüne geçmesine izin vermem."

Genç adam kendini tutamayıp gülmeye başladığında "Neye gülüyorsun?" diye sordu Mete.

"İnanamıyorum sadece." dedi Uzay ve devam ett. "En son birbirimizle savaşıyorduk, yaşadığımız onca şeyden sonra kim tahmin edebilirdi ki birbirimizi böyle seveceğimizi?

Mete de gülümsedi ve sevdiği adamın yüzündeki ellerini hareket ettirip yumuşak tenini okşamaya başladı.

"Ulan öyle güzel yenildim ki o savaşta..." dudaklarını karşısındaki dudaklara yaklaştırdı.

"Öyle güzel yenildim ki sana, hiçbir mağlubiyet böylesine galip hissettiremezdi."

Sözünü bitirir bitirmez, Uzay genç adamı ensesinden kendisine çekip alt dudağını dudakları arasına aldı. Susadığı dudakları yavaş yavaş emerken Mete'nin vücudunun her bir santiminin titrediğini hissedebiliyordu. Vücuduna baskı yaparak Mete'nin geri geri gitmesini sağlamıştı. İlerleyiş Mete'nin arkası mutfak tezgahına dayandığında son buldu. Birbiri üzerinde kayan dudaklar nefes nefese kalmalarına neden olsa da, şu an nefes almanın pek de gerekli olmadığını düşünüyorlardı.

Uzay kendisini Mete'ye bastırıp sürtündüğünde aralarındaki kumaş parçasından nefret etti. Aralarındaki yapay olan her şeyden kurtulup teniyle baş başa kalmak istiyordu, bu nedenle Mete'nin tişörtünü tutup yukarı doğru çekmeye başladı. Tam bu sırada Mete hızla ellerini tişörtünün eteklerine götürdü ve Uzay'ın bunu yapmasına engel oldu. Zorlukla ve hiç istemeyerek, onu öpen dudaklardan ayrıldı. Kendisini mutfak tezgahıyla Uzay'ın arasından bir hışımla kurtardı.

"D-duş!" diye yükseldi aniden aklına gelen ilk düşünceye tutunarak. "Ben duş alacaktım, duş önemli. Sık sık duş almak lazım." Sözünü bitirir bitmez mutfaktan kaçıp kendisini banyoya attı ve kapıyı kapattı.

Üzerindeki kıyafetlerden hızla kurtulup duşakabinin içine girdiğinde sıcak suyun onu sakinleştirmesini umdu. Çünkü hala titriyordu.

Uzay ile tekrar ileriye gidemezdi. Kendinden korkuyordu, onun canını tekrardan yakmaktan korkuyordu. Yine geçmişi peşini bırakmayacaktı, yine her şeyi mahvedecekti ve bunu göze alamazdı.

homophobiaWhere stories live. Discover now