17. Bölüm ~ Takip

4.3K 311 138
                                    

Yeni bölüümm! Keyifli okumalar❤️
________________

Öyle sessizce öldüm ki defalarca... Hiç bir zaman anlaşılmadı yokluğum.

Ümit Yaşar Oğuzcan

Hep güçlüymüş gibi davrandım ben. Canım yanmamış gibi, hala yaşamaya devam ediyormuşum gibi. O -muş ekine herkes inandı... Geçti, içimdeki acı dindi sandılar. Adeta yanan mumun her geçen saniye yavaş yavaş erimesi gibi eridim. Yeni dikilen cılız bir fidanın çok hafif bir rüzgarla kökünden kopması gibi, yangına verilen ormandaki bir bitki gibi en derinimden yaralıydım ben hep.

Acımdan ölmek isteyecek kadar canımın yanmasına engel olamadım. Kendimi saldım, ailem olmadığı sürece hayatta bulunma amacımı sorgulayıp durdum. Ya yüreğimdeki ateş kendiliğinden sönecekti ya da üzerine su atıp acımı bir süreliliğe kamufle edecektim.

Ben ne yaptım? Üzerine su atmayı tercih ettim.

Yangın söndü, ama bıraktığı enkaz yüreğimde kalıcıydı. Su atarak sadece yangının büyümesini engellemiştim, yaralarımın iyileşmesi ise imkansız bir soyutluktu elbette.

Hep geçer, her acı bir gün sinesine çekilir dediler. Çekilmedi, acım asla dinmedi. Bir anda ve habersizce hortuma yakalanan yaprak gibi savruldum durdum, o beni nereye götürüyorsa oraya... Ama yoruldum, yüreğim bir hortuma daha katlanamayacak kadar bitkin.

Her acıya eyvallah demek, karanlıkta birisinin sana göz kırptığını anlayabilmen kadar zor veya imkansız bir şeydi. İsyan etmemek için kendini sıkmam ise sanırım hayatım boyunca kendimden verdiğim en büyük taviz olmuştu.

Bazen düşünüyorum da herkesten uzakta, kimsenin beni bulamayacağı bir yere gitmeyi, orda ölene kadar yaşamayı çok isterdim. Sorumluluklarımın olmadığı, dünya telaşından bertaraf olacağım bir yerde bulunmayı dilerdim.

Sabire ile anaokulu projesisinin içini çizerken düşündüm bunları, hatta o kadar çok düşündüm ki Sabirenin proje hakkında söylediği bütün kelimeler kulağıma ulaşamadan havada adeta kanatsız bir kuş misali uçtu gitti.

"Bu kısmı daha kavisli yaparsak sence daha modern olmaz mı? Hatta bence pencerelerin üst kısmı da kavisli olmalı, böylelikle ortama hoş bir ahenk katmış oluru-... Hale sen iyi misin?"

"Efendim?"

"İyi misin diyorum, oldukça dalgın görünüyorsun?" Masanın üzerinde duran su bardağını aldım ve içtim. Ardından sıcak kahve bardağımı ellerimle çevreledim. Birkaç gündür normale göre daha da dalgındım, bunun farkındaydım ama bu elimde olan bir durum değildi.

Ellerimi yeterince ısıttıktan sonra bir yudum aldım kahveden, havalar yavaş yavaş ısınmayla başlıyordu fakat buna rağmen kansızlığım her zamanki gibi kendini belli ediyordu. Sabirenin sözlerine karşılık umursamaz tavrımı takındım yine...

"İyiyim, iyiyim. Hadi devam edelim biz."

Kaşlarını kaldırarak düşünceli bir tavırla baktı yüzüme. Konuşmaya karar verdiğindeyse kulağa cazip gelen fakat benim kabul etmek isteyip de edemeyeceğim bir öneri sundu;

"Ara verelim bence 5 dakika, toparlan biraz da olsa." Beni düşündüğü için ona asla kızmazdım, aksine beni düşünen insanların hala var olduğunu bilmek beni biraz da olsa mutlu etmişti, ama bu projeyi uzun zamandır erteliyordum zaten; oyalanmak gereksiz bir hareket olurdu. Klasikleşmiş yalanlardan birkaçını sıraladım, klasik yalan diyorum çünkü söylediğim cümleler halk arasında masum bir yalan olarak halen görevini sürdürmekte. "Merak etme, hiç bir şeyim yok. Turp gibiyim." Hafif bir tebessüm takındı, bence bu tebessüm 'inanmadım ama bu seferlik üstelemiyorum' anlamına geliyordu.

ÖRTÜLÜ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin