22. Bölüm ~ Haber

3.9K 263 1.5K
                                    

Selamün aleyküm.

Çok mu güzelsiniz siz acaba?
Geçen bölümdeki enerjinize hayran kaldım, bütün yorumları harf harf okudum yüzündeki sırıtma eşliğinde. Acaba bu bölüm de o kadar yorum gelir mi? Beni kırmazsınız biliyorum, keyifli okumalar diliyorum. Bu 4000 kelimelik bölüm tüm güzel kalpli okurlarıma gelsin 💜
______________

Dokunamadığım, göremediğim, dindiremediğim bir acı taşıyor yüreğim. Biraz yalnızlık, biraz hüzün, biraz çaresizlik...

Mevlana

Arkamı dönüp o kişiye bakmamla büyük bir şok yaşadım. Hatta tabiri caizse donup kaldım. Çünkü kolumu tutan kişi benim sandığımın aksine Sinan değil Reşat'tı.

Reşat benim şaşkınlığımı hiç bir şekilde umursamadan konuya bodoslama daldı; "Onu bir müddetliğine yalnız bıraksan iyi olur Hale yenge. Üzgünüm fakat şu an senin ona iyi geleceğini düşünmüyorum. Sakinleşmesini birkaç dakika kadar bekleyip, nasıl olduğuna bakacağım. Onunla ilgileneceğim ben. Sen merak etme."

Dediğinde ise söylediklerinin yarısını, hala üzerimden atamadığım şaşkınlığımın etkisiyle anlamadığımı fark ettim. Sadece Ahu'yla kendisinin ilgileneceğini söylediği kısmı anlamıştım.

Hemen itiraz ettim, ona gerek yoktu. Ahu'nun sıkıntısını ben de evvela çözebilirdim. Zaten onu benden daha iyi tanıyan ve anlayan kimsenin olmamadığını biliyordum. Bu onun sıkıntısını en iyi benim çözebileceğimi gösteriyordu.

Biraz sesimi sert tutarak, "Hayır ben ilgilenirim onunla. Sana gerek yok." dedim.

Göz devirdi abartılı bir şekilde.  Zannımca onun da canı biraz sıkkındı.

Ahu'yu üzen her neyse, ikisinin arasında gerçekleşen bir olay yüzünden olduğuna artık neredeyse emindim. Olayı bilmememe rağmen içimde bir çığ gibi büyüyen Reşat'a karşı duyduğum öfke, istemsizce ona normalden daha kaba ve anlayışsız davranmama sebep oluyordu.

Ahu'nun bana hiç bir şeyi anlatmayıp içini dökmemesine de kızıyordum ek olarak. Bana anlatamayacağı ve bütün yaşadıklarını içine bir bir atacağı kadar ne olmuştu, ne yaşanmıştı aralarında? Bilmiyordum işte! Tek bildiğim bir şey vardı o da Ahu'yu üzeni her ne olursa olsun karşıma alacağım ve onu yaptığına pişman edeceğimdi.

Hiddetli bir soluk bırakıp tane tane anlatmaya koyuldu. "Bak yenge anlamı-..."

"Yenge demesene bana!" dedim normale yüksek, ama duyulmayacak bir sesle tonuyla. Herkes yenge yenge diyip duruyordu, ben kimsenin yengesi falan değildim.

Tırsmıştı biraz bu tepkime. Çok mırıltılı bir şekilde ağzının arasında, "Uğur bu kadar sert ve dobra bir kıza nasıl aşık oldu, hala anlam veremiyorum" dedi. Mırıltılı söylemesine rağmen duymuştum, sanırım o bunu benim duyamayacağımı düşünerek söylemişti.

Dediğini hiç takmadım. Onun ne düşündüğü beni zerre alakadar etmiyordu. İsteyen istediğini düşünebilirdi benim hakkımda, hiç biri umurumda değildi.

Mırıltısını duymadığımı sandığını, "Yengem değil misin? Hem biz ne konuşuyoruz Allah aşkına? Konumuz bu değil. Dediğimi tekrarlıyorum galiba anlamadın yenge. Sen şu anda ona iyi gelemezsin. Biraz daha açmak gerekirse, ona şu anda sadece ben iyi gelebilirim. Sen şimdi git, ben biraz sakinleşmesini bekleyip onunla ilgileneceğim." dediğinde anlamıştım. Çünkü duyduğumu anlamış olsaydı az da olsa mahcup bakardı... Yani tahminimce bakardı, o kadar da utanmaz değildi herhalde.

"Hey yenge! Kime diyorum?"

Bir anda irkildiğimde hemencecik düşünce alemlerime daldığımı anladım. Elini gözüme sokarcasına sallayan Reşat'a da en somurtkan yüzümle ters ters baktım.

ÖRTÜLÜ Where stories live. Discover now