19. Bölüm ~ İtiraf

4.6K 285 253
                                    

💌Bölüm ithafı; HiraAmine571 ❤️
_____________________

İki kalp arasında en kısa yol:
Birbirine uzanmış ve zaman zaman
Ancak parmak uçlarıyla değebilen
İki kol.

Merdivenlerin oraya koşuyorum,
Beklemek gövde gösterisi zamanın;
Çok erken gelmişim seni bulamıyorum,
Bir şeyin provası yapılıyor sanki.

Kuşlar toplanmışlar göçüyorlar
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.

Cemal Süreya

Uğur gidene kadar dürbünden baktım, gittikten sonra odama çıkıp yattım. Aklıma anlayışlı halleri, Ahu ile olan atışmaları kısacası bugün yaşanan bütün atraksiyonlu olaylar gelince istemeden de olsa gülüyordum. Sanki hayatıma renk gelmiş gibiydi. Monoton olan aşırı sıkıcı hayatım bir günlüğüne bile olsa fazla olaylı geçmişti, şaşırılacak kadar çok olaylı... Bende mi bir sorun var bilmiyorum ama bu hoşuma gitmiş ve garip bir şekilde mutlu hissettirmişti... Sanırım bir tutam huzurlu hissettiğimi bile dile getirebilirim.

En son ne zaman olaylı bir gün yaşadığımı her düşünüşümde o olaylı günün Uğur sayesinde gerçekleştiğini fark ediyorum. Örneğin Uğur'un derslikte yanıma oturmaya çalışan çocuğu dövmesi gibi.

Doğru bir davranış olmadığını elbette biliyorum fakat sürekli aynı şeyleri dönüşümlü olarak yaşayan biri için küçük değişikler her zaman iyidir diye düşünmeden de edemiyorum açıkçası. Bazen dönüşümlü yaşadığım şeyleri bulduğum boş vakitlerimde düşündüğümde ise hayatımda köklü değişiklikler istemeye başlıyorum, tekdüzelik artık ne kadar sıktıysa beni...

Yine gözümün önüne bugün sıkça karşılaştığım içten gülümsemesi gelince dudaklarımın yukarı kıvrıldığını fark edemeden gözümü kırpıştırdım. Görüntünün gitmesini istiyordum. Gözümü açtığımda yine hiç değişmemiş o görüntüyle karşılaştığımda sinirlenmek yerine daha da kıvrılan dudaklarımı hiç bir kuvvetin hiç bir koşulda engelleyemeyeceğini anlayıp uyumak üzere gözlerimi yeniden kapattım.

Aklımdakiler ve dudağımdan gitmeyen tebessümümle uykuya daldım.

Yaşanmışlıklar geçiyor aklımdan yine. Sürü sürü geliyor ete kemiğe bürünmüş anılarım. Ellerinde sopa, yüzlerinde manidar ama bir o kadar da sinsiliğin içinde gizlenen bir ton duyguyla çevrelenmiş bir gülüş. Acı çektirmeye gelmişler belli.

"Gelin" diyorum gözlerine bakarak ve olağanca gücümle haykırarak, boğazımın acıması kimin umrunda! Biraz da olsa beni mutlu gören hayat, yine bir yerlerden bana vurmaya çalışıyordu. Vurduğu şey hep ama hep aynıydı; anılarım...

Gözlerimdeki yaşlar dışa vurmak istemiyor kendini, her sopanın vücuduma değişinde yanıyor içim, kavruluyor...

Canımı acıtan sopa vuruşları mı dersiniz?

Hayır değil. Benim canımı acıtan şey; yaşayıp da tekrar yaşayamadıklarım, görüp de dokunamadıklarım, sevip de söyleyemediklerim.

Son sopa darbesinde o kadar acı birikiyor ki göğüs kafesimin içine, çektiğim nefes bile içime batıyor artık. O kadar yanıyor ki canım, dolan gözlerimi içime akıtıyorum, belki ferahlatır yüreğimi diye...

Bir silüet görünüyor karanlığın acı zifiriliğinde. Sanki güneşin bütün ışığını üzerinde toplamış gibi aydınlatıyor etrafı. Acımı, anılarımı yok ediyor, bedenimi huzura kavuşturuyor benliğiyle. Kim diye bağrışan zihnimi susturup bana doğru yaklaşan kişiyi görmeye çalışıyorum.

ÖRTÜLÜ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin