18. Bölüm ~ Mezarlık

4.1K 321 221
                                    

💌Bölüm ithafı; usuallyperfect 
Keyifli okumalar, sizi seviyorum💟
____________________

Dinleyeni olmadığından değil, anlayanı olmadığından sessizleşir insan.

Osho

Karşılıklı inadın sonlanması Uğur'un bir anda kaybolmasıyla oldu. Sağıma soluma, önüme arkama kontrol amaçlı bir kaç kez baktım ama göremedim. Ben de buna sevinip yoluma devam ettim. Upuzun 45 dakikalık mezarlık yolunu sonunda bitirebildiğimde ve mezarlığın kapısını uzaktan görebildiğimde ise derin bir oh çektim.

Günün yorgunluğununun üzerime çökmesiyle kafamı direksiyona yaslayıp gözlerimi dinlendirme isteğimi reddedemedim, yasladım. Yoğun tempoyu bedenim artık kaldıramadığından böyle oluyordum herhalde.

Tam içim geçmişti ki duyduğum ani korna sesiyle yerimde sıçradım. Solumdan niye geçmiyordu ki? Kornaya hayvan gibi ardı ardına basan kişiye sinirle sağımdaki aynadan baktım. Bakmamla da şaşkınlıkla kalakalmam bir oldu. Arkamdaki aracın sahibi bizzat Uğurdu, yanlış gördüğümü düşünüp gözlerimi ovuşturdum ve dikiz aynasından emin olmak için tekrar baktım. Yanlış görmemiştim, oydu.

Pişkin pişkin sırıtı ve bir elini direksiyondan kaldırıp el salladı. Bir süre öylece kaldım şaşkınlıkla. Uğur'un ilerle dercesine tekrar kornaya basmasıyla anında kendime geldim ve ilerleyip mezarlığın kapısının önünü kapatmayacak şekilde arabayı park ettim.

Arabadan inmeyip ellerimle şakaklarıma masaj yaparken ne yapmalıyım diye düşündüm. İndiğim an kesin peşimden o da gelecekti... Onunla mezarlığa girmek istemiyordum. Hem o olduğu sürece rahat rahat dertleşemezdim ki annem ve babamla. Ne işi vardı benim yanımda?

Eve mi dönsem acaba?

Yok yok, olmaz! Bu hafta boyunca diğer günlerim full dolu ve bugün haricinde başka boş olan günüm hiç yok. El mahkum bugün göreceğim. Aksi takdirde onları çok çok özlememe rağmen en az 1 ay daha göremezdim... Bu kadar yoğun olmam benim suçum değildi.

Biraz daha düşünüp adam akıllı çözüm yolu bulamayınca da pes ettim. Yapacak bir şey yoktu. İstesem de istemesem de Uğur benimle birlikte mezarlığa gelecekti, başka yolu yoktu.

Bozulan eşarpımı düzelttim sonra da çıktım arabadan. Bagajdaki 5 litrelik iki tane su şişesini alıp bagajı kapattım. Arabayı kilitledikten sonra mezarlığa girdim. Şu an için onu görmezden gelmek en doğrusuydu sanırım. "Ver onları ben taşıyayım." Düşüncemi hayata geçirip umursamadan yürümeye devam ettim. Peşimden geldiğini arkamdaki seri ayak seslerinden anlayabiliyordum. Önüme geçip beni durdurdu ve elimdeki su şişelerini almak için eğildi. Burnuma ferah kokusu dolarken kokusunu daha fazla koklamamak için nefes almayı bıraktım, haramdı bana o. Şişeleri ellerimden alırken elinin elime değmesiyle elektrik çarpmış gibi irkilip hızla elimi çektim.

Kalbimin bu küçücük temas ile harekete geçmesi beni sinirlendirse de ses etmedim.

Bana bakış atıp şişeleri aldı ve önden gitmem için bekledi. Önden yürüyüp annem ve babamın yan yana olan mezarlığını hiç zorluk çekmeden buldum.

Gözlerim başka mezarlıklara kayarken gözüme çarpan rengarenk çiçekleri süzdüm kısa bir süreliğine. Ben çiçek almamıştım, çünkü buraya gelme aralığım çok uzun süreleri kapsıyordu ve bundan dolayı çiçekleri sulama fırsatım maalesef ki olmadığı için aldığım çiçekleri her geldiğimde çürümüş olarak buluyordum.

Her seferinde bu görüntüyle karşılaşmak beni çok kötü hissettiriyordu, bende almamayı daha doğru buldum. Zaten buraya gelmek benim tarafımdan başlı başına büyük bir acıydı... Daha fazla acıda boğulmaya lüzum yoktu.

ÖRTÜLÜ Where stories live. Discover now