29. Bölüm ~ Düğün

2.5K 136 1K
                                    

Bir muammadır aşk, kiminin vicdanına atılan taş, kiminin fakir gönlüne katılan aş, kiminin de gözünden akıtılan yaştır aşk.

Mevlana

Nişan gününün üzerinden uzun bir süre geçmişti. Devam etmekte olan projelerimiz ve yeniden baş gösteren enflasyon sıkıntısı yüzünden şirket için canla başla çalışırken günlerin nasıl geçtiğini anlamamıştım.

Düğün gününe sayılı günler kalmışken hepimiz telaş ve heyecan içerisindeydik. Sürekli eksikleri tamamlama peşindeydik, neyse ki halledilecek birkaç küçük şey kalmıştı.

Önümdeki dosyaları kapattım, tükenmez kalemimi yerine koydum ve ceketimle çantamı aldım. Bugün tüm yoğunluğumuza inat bir çay bahçesinde buluşacaktık. Yanımızda da Reşid ve Umay olacaktı. Aslında Ahu köprünün tahtalarını sağlamlaştırma eylemi için bizimle gelmeyi çok istemişti fakat görüşmesi gereken işadamları ve katılması gereken bir toplantı vardı. Ek olarak toplantı yurtdışındaydı. Bu yüzden eylemini biraz ertelemek zorundaydı. Otoparktan arabamı alıp eve sürdüm. Duş alıp üzerimi değiştirecektim ve aynı zamanda evde valizini hazırlamakta olan Ahu'ya da veda edecektim. Çünkü toplantı Amerika'daydı ve onun Türkiye'ye dönmesi en az 4 günü bulacaktı.

Bahçeye arabamı park ettikten sonra indim ve zile bastım. Aslında anahtarım vardı ama bu aceleci zamanlarında Ahu'yla uğraşmanın bana verdiği zevki tarif edemezdim.

Kırk yılın bir başı ona uyuzluk yapmışım, çok muydu yani?

İyice sinirlendirmek için ardı ardına beş altı kez zile bastım. Kapıyı hızla açıp bana düşmancıl bakışlarından attı.

"Öyle kızgın kızgın bakma. Yurtdışına şirketimizi temsilen gidecekken seni uğurlamasa mıydım?"

Omuzlarını indirdi, çatık kaşlarını düzeltti. "4 gün ortalıklarda olmayacağım, bir zahmet giderken uğurla." İçeriye girip elimdekileri portmantoya bıraktım. Sonrasında Ahu'ya dikkatli bir şekilde tekrar baktım. Başka bir şeyi var gibiydi. "Neyin var senin?" dedim kısılmış gözlerimle. Ben öyle der demez gözleri doldu. "Yaklaşık 1 saattir aramama rağmen teyzemin bana ilk kapandığımda aldığı şalı bulamıyorum." Ebru ablanın sadece bir kardeşi vardı, o da kız kardeşi Esra'ydı. Fakat 6 sene önce evinde çıkan bir yangın sebebiyle onu kaybetmişlerdi ve Ahu teyzesine olan bağlılığı yüzünden ona dair en küçük bir anıya dahi çok dikkat ediyordu.

Annem ve babamla olan anılarımı unutmamak için kendimle verdiğim savaşa benziyordu Ahu'nun bu çırpınışı biraz. Unuttuğumu farkettiğim her bir anı için bedenimi hiçe sayarak spor salonunda geçirdiğim saatleri andırıyordu... Ama sadece andırıyordu, aynısı değildi. Neden mi? Çünkü bir albatrosun çırpınışıyla bir civcivin çırpınışı aynı şey değildi. Birininki hırçın, gazap dolu, sert ve öldürücü iken; diğerininki sakin ve sessizdi ama yine her ikisi de hüzün doluydu.

"Her yere baktığına emin misin? Belki benim şal dolabımdadır. Ya da şal askılılığında?"

Önemli toplantılarda, gireceği sınavlarda, çekindiği ama yapmak zorunda olduğu şeyleri yapacakken, yani ihtiyacı olduğu her an hep o şalı takardı. Kısacası onu bulamaması demek büyük bir felakete eş değerdi.

"Baktım. Hatta bakmakla kalmayıp tüm evi talan ettim! Her yer her yerde şu anda."

Çok gergin görünüyordu. Dokunsam ağlayacaktı. "Evdedir Ahu, nerede olacak?" İkna etmeye çalıştım. "Zaten temizlik yapılacak bugün ben söyleyeyim, onlar evi temizlerken bulurlar. Hem senin uçağın yok mu saat 5'te?"

"Evet var." "Ee, ne duruyorsun hazırlansana o zaman." Elinden tutup hazırlıklarına yardım ettim ve her şey hallolduğunda onu taksiye bindirdim. Eve tekrar girip hızlıca hazırlandım. Evi üstünkörü toplamaya girişecektim ki telefonumun zil sesi uzaklardan çalmaya başladı. Sesi takip ederken çalması durdu. Oturma odasında telefonu bulduğumda Uğurdan 2 cevapsız aramanın olduğunu gördüm. Hemen aramasına geri döndüm, anında açtı.

ÖRTÜLÜ Where stories live. Discover now