BÖLÜM 2

10.5K 754 81
                                    

Yiyecek pazarına girdiğimde biraz rahatlamıştım. Takip edilme korkusu içime kadar işlemişti çünkü. Yakalanmak istemiyordum, hele ki az önceki adamlara. Bende farklı duygular uyandırmışlardı. Belki çete liderlerinden birine çalışıyorlardı. Bu yüzden işlerimi halledip hızla buradan uzaklaşmam gerekiyordu. Eğdiğim kafamı kaldırdım ve her zaman alışveriş yaptığım tezgahı aramaya başladım.

İnsanlar en iyi malı değil de en ucuzunu arıyordu burada. Her şey o kadar pahalıydı ki, elimdeki parayla ne kadar malzeme alabilirdim bilmiyordum. Bunu düşünmemeye çalışarak derin ve yorgun bir nefes aldım ve etrafıma kısa bakışlar atarak yürümeye devam ettim.

Gözüm tezgahların köşesinde duran yaşlı adama kaydı birden. Elinde sadece iki kuzey parası vardı. Tezgahtarla pazarlık yapmaya çalışıyordu. Üstü başı yırtık, saçları neredeyse dökülmüştü. Ayağındaki deri ayakkabısı neredeyse parçalanmış, ayak parmaklarını açıkta bırakıyordu.

Hemen o adamın köşesinde, dokuz yaşlarında küçük bir çocuk ayakta dikiliyordu. Yaşlı adamın eski püskü ceketini tutmuş tezgahtarla yaşanan tartışmaları dinliyordu. Yaşlı adama göre kıyafetleri daha iyiydi, hiç değilse ayakkabısı sağlama benziyordu.

Çocuğu inceledim, gözleri sürekli yaşlı adamdaydı, korktuğunu anlayabiliyordum. Birden az önce düşündüğüm şey için kendime kızdım. Elimde yeterince para vardı, bu durumda daha fazlasını istemek aç gözlülük olmuyor muydu? Gençtim, her işi yapabilecek kadar hem de. Diğer insanlara nazaran daha şanslı sayılırdım.

Bir an durdum ardından düşüncelerimi bir kenara bırakıp yoluma devam ettim. Ona yardım etmeyi gerçekten istemiştim fakat evde beni bekleyen iki kardeşim ve birde annem vardı. Onları düşünmek zorundaydım.

Eskimiş ama sağlam botum karla karışık çamurun içinde daha da pisleniyor ve eskiyordu. Sanırım eve gidince güzelce temizlemem gerekiyordu yoksa daha ne kadar dayanabilirdi bilemiyordum. Bundan başka da ayakkabım yoktu. Tabii kıytırık deri ayakkabımı saymazsak ama o fazlasıyla dayanıksız ve kalitesizdi. Onunla ormana gitmem ve malzeme toplamam imkansızdı.

Yiyecek pazarı diyorduk buraya fakat sadece kuru et, kuş ya da mantar satılıyordu. Onun dışında hayvan derileri de bu pazarın içindeydi. Yani yiyeceğimiz bu kadardı. Ne fazlası ne de azı. Tezgahlar neredeyse boştu, avcıların çoğu ormandaydı. Bir şeyler yakalamak için günlerce hatta haftalarca evlerine dönmezlerdi. Bazıları hiç dönmüyordu, dönenler şanslıydı tabii.

Aradığım kişiyi görünce hafifçe gülümsedim ve duraksamadan her zamanki tezgaha doğru yöneldim. Kırklarının sonlarında olan Fallon müşterisiyle tartışıyordu. El kol hareketlerine ve duruşuna bakılacak olursa sinirden patlama üzereydi.

Otuz yaşlarında olduğunu tahmin ettiğim adam '' Sen ciddi misin? Daha birkaç gün önce iki Kuzey parasıydı!'' diye bağırdı Fallon'a. Sesi şaşkın ve kızgın çıkıyordu. Ellerini iki yana açmış ne oluyor der gibi duruyordu.

''Sana söyledim bir kuru etin fiyatı dört Kuzey parası, almak istemiyorsan git buradan'' dedi hızla önündeki adama.

Sonunda patlamıştı, aslında onun her zamanki hali desek daha doğru olurdu. Sürekli asabiydi fakat sevecendi de. Bazen onunla sohbet ederdik. O zamanlar anlıyordum ki, sadece rol yapıyordu. Güçlü gözükmek zorunda olduğunu biliyordu. Yoksa insanlarla uğraşamazdı.

Adam sinirle bir şeyler geveledi ve hızla tezgâhtan uzaklaştı. Yavaş adımlarla tezgaha yaklaşırken Fallon adamın arkasından söyleniyordu. Beni gördü ve sesini daha da yükseltti. Kızgınken tatlı olduğunu düşündüğüm sayılı insanlardı.

''Ah görüyorsun değil mi, insanlar gerçekten çok vahşi yaratıklar kızım. Olmazdan asla anlamıyorlar'' dedi ardından tezgahının arkasındaki küçük sandalyesine oturup '' Avcıların neler çektiğinden bir haberler. Hayatlarını ortaya koyuyorlar '' dedi.

BEYAZ KUBBELER : Savaşçı Kadın ve Kral ( -TAMAMLANDI- )Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin