BÖLÜM 70

4.2K 464 79
                                    

Kuzey kubbelerin devasa uçları, gökyüzünü tamamen kaplamış kara bulutların arasında kaybolmuş olsa da, sanki her bir çizgisini, çatlağını ya da renginin o asilliğini görüyormuş gibiydim. Gözümü, bulutların arasına karışmış kısmına çevirmem yetiyordu. Aynı muhteşemliği devam ediyordu. Hiçbir şekilde büyüsü bozulmamıştı. Sonra ihtişamla yükselen saray duvarlarına, uzaktan belli belirsiz gözüken ve karla kaplanmış geniş avluya ve uzun kemerli yola odaklandım. Her şey bıraktığım gibiydi, sanki hiç gitmemiş gibi hissediyordum ama birçok şey değişmişti. Buna ben de dahildim. Gözlerim bir süre bu güzel manzarada takılı kaldı. Evime varmak üzereydim, çok az kalmıştı.

Evime ve Werner'a.

İkiz şehirden çıktıktan sonra Batı askerini, diğer bekleyen askerlerin yanına gönderip, yolculuk sırasında dinlendiğimiz mağarada birkaç saat uyumuştuk. Uyumadan yola devam etmek istemiştik ama şiddetli bir şekilde başlayan fırtına, bize izin vermemişti. Mecburen saklanmıştık. Geçene dek mağarada kalıp, her şey biraz daha iyi olduğunda ileri, Kuzeye doğru yola çıkmıştık. Şimdi ise surların dışında yer alan ormanlık alandaki bir tepede durup, karşımızdaki manzarayı huzurla izliyorduk. Evim çok uzakta gözükse bile, geçitteki tren vagonu sayesinde yakında orada olacağımı biliyordum. Yapmamız gereken tek şey, geçidin olduğu kısma kadar yürümekti.

Jonny Kuzeye gelmekten memnun gözüküyordu, Isaac ise merakla etrafı süzüyor ve soğuk nedeniyle çatlamış yüzünü ovalayıp duruyordu. Tüm şartlara rağmen şikayet etmiyordu ama Ruth tedirgindi, yüzü asık, gözleri sürekli etrafı kolaçan ediyordu. Kuzeye gelmek istemediğini biliyordum ama Batı askerleriyle de gitmeyi kabul etmemişti.

Ben ise heyecanlıydım, Evimi ve Werner'ı görecek olmak kalbimin ezilmesine neden oluyordu ama bir yandan da evimin eski bıraktığım gibi olmamasından korkuyordum. Şimdi buradan bakıldığında, sanki hiçbir şey değişmemiş gibiydi. Tek fark, uzaktan görülen surların etrafında, büyük beton sütunların olmasıydı. Ayrıca surların üstünde ve etrafında sayamadığım kadar Kuzey Muhafızı yan yana dizilip, ayakta duruyor, yada belli bir kısımda devriye atıyordu. Muhafızların önlerinde beton sütunlar vardı ve yer yer büyük çadırlar da etrafı sarmıştı.

''Etrafta hiç düşman kampları yok'' dedi Isaac yavaşça.

Jonny öne doğru bir adım atıp '' Mutlaka vardır ama bu kadar uzakta değil'' dedi ve yavaşça bana dönüp ''Geçide ne kadar erken varırsak o kadar iyi, krala planlardan bahsetmemiz gerekiyor'' dedi hızla.

''Evet, yola devam etsek çok iyi olur'' dedim ve geçidin bulunduğu ormanlık alana doğru ilerlemeye başladım. Kara bulutların arasından ışıldayan güneş tepeye doğru yol aldığına göre, öğlen olmak üzereydi. Sık ağaçlık alanda dikkatli bir şekilde ilerlemeye devam ettik. Dünkü fırtına yüzünden birçok ağacın dalları kopmuş, etrafa savrulmuştu. Birkaç dal parçasının üzerinden geçip patikadan aşağıya indik. Geçit bizden bir kilometre ötedeydi. Normalde geçidin oraya arabayla gidebiliyorduk ama dikkat çekmek istemiyorduk. Bu yüzden Batı arabasını orman yolunun gerisinde bırakıp yola yürüyerek devam etmiştik. Gelişimiz biraz zor olmuştu ama başarmak üzereydik. Önüme odaklanıp düşmemeye çalıştım. Kimse konuşmuyor, sadece dalların çatırtısı doluyordu kulaklarımıza.

Sessizlik, tuhaf bir şekilde iyi hissettirmişti.

Kuzey her zaman fırtına sonrası huzur dolu oluyordu. Hava sıcaklığı birkaç derece artar, rüzgar bir günlüğüne yavaşlar ve güneş yüzünü daha da çok gösterirdi. Çocukken babam bu zamanlarda beni ormanda, güneş ışıklarını en iyi görebileceğimiz yere kadar götürürdü. O yere varınca güneş sıcaklığını hiç hissetmediğim kadar hissederdim. Sanki güneşe yürümüş gibi olurduk. Şimdi de böyle hissediyordum. Üşüyen ayaklarıma rağmen o huzurlu hava ve güneş, ruhuma iyi geliyordu. İçime dolan o, her şeyin iyi olacağı düşüncelerine daha da çok inanmama yardımcı oluyordu bu huzur.

BEYAZ KUBBELER : Savaşçı Kadın ve Kral ( -TAMAMLANDI- )Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin