BÖLÜM 26

5.9K 588 92
                                    

Uykusuzluk akıyordu gözlerimden ama yine de çalışmaya devam etmekte direndim. Son bir ayda patlak veren olayların nedenini bulmak zorundaydım. Tüm emeklerimi bir anda yok etmeye çalışan aşağılık insanlara cezasını vermeliydim.

Derin bir nefes aldım, ilk defa böylesine bir kin büyütüyordum içimde. İlk defa bu denli nefret besliyordum. Gözlerimi kapatıp açtım ve geniş merdivenlerden inmeye devam ettim. Kimseye bakmıyor, selam verenlere kafa sallamakla yetiniyordum. Krallarının kafayı yediğini düşünüyordu hepsi.

Evet, yemiştim!

Hızla seralara doğru ilerledim ve büyük, geniş demir kapıdan içeri girdim. Burası benim yarattığım cennetimdi. Teknolojimizi en iyi şekilde kullanıp yiyecek ekmiş ve zar zor büyütmüştük. Umudumuz da bu ekinler sayesinde büyümüştü, takii bir ay öncesine kadar.

Aklıma dolan düşüncelerle birlikte nefretle soludum. Kalbim acı ve öfkeyle kasılıyordu. Emeklerimizin neredeyse hepsi bir gecede küle dönecekti. Kıl payı büyük bir felaketten kurtulmuştuk.

Seralar krallıktan biraz uzaktı ama korunması için başında birçok muhafız nöbet tutuyordu ama hain ya da hainler içeri girmeyi başarmış ve seraları kundaklamıştı. Kaç kişi olduklarını bilmiyorum, biz sadece birini ele geçirebilmiştik ve o da konuşmamakla direniyordu ama birden fazla olduğunu tahmin ediyordum. Özellikle muhafızlarım arasında bir hainin olduğunu düşünüyordum. İçeri başka nasıl girebilirlerdi ki?

Yangının haberini ilk aldığım sırada odamda oturmuş babamın günlüğünü okuyordum. O gece içimde bir sıkıntı vardı zaten, uyumamı engelleyen bir sıkıntıydı bu. Sonra aniden Duncan gizli odama girmiş ve yangının çıktığını söylemişti. O an hissettiğim sadece bir duygu vardı, korku. Her şeyin kül olup ellerimin arasından kayıp gitmesinden ölesiye korkmuştum. Bu korku aniden ayağa kalkıp seralarımı uzaktan görebileceğim büyük balkonuma koşmama neden olmuştu. Balkona çıkınca kızgın alevlerin çocuklarım gibi baktığım ve sevdiğim seraları yalayıp yutmasını izlemiştim. Sadece birkaç saniyeliğine tabii ki de, sonrasında koşarak seralara gitmiş ve yangının söndürülmesi işinin başına geçmiştim. Neyse ki seraların sadece ikisi yanmıştı, diğer dördü hala sağlamdı ama aşırısı ısı ve duman yüzünden bitkiler solmuş durumdaydı. Onları yeniden hayata döndürmeye çalışıyorduk.

Gecenin üç'ü olmasına rağmen harıl harıl çalışan insanlarla dolu seralardan birine giriş yaptım. Burnuma dolan yanık kokusuyla yüzümü buruşturmak istedim. Kokudan rahatsız olduğum için değildi bu isteğim, hayallerimin neredeyse yanıp kül olacağını düşünmemdendi. Ayrıca bir ay önce kundaklanmasına rağmen hala yanık kokusu almam dehşet vericiydi. Panik halinde geçiyordu gecelerim, yeniden böyle bir şey olmasını istemiyordum. Sanrım bu yüzden geceleri muhafızlarımla birlikte burada nöbet tutuyordum. Bir daha böyle bir şey olmasına asla izin vermezdim.

Sera yeniden inşa edilmeye başlanmıştı ve neredeyse bitmek üzereydi. Gözlerimi seranın cam duvarlarını yerine monte etmeye çalışan işçilere çevirdim. Ardından hemen sağ ve sol tarafımda yer alan ekinlik alanın her bir köşesinde durup, durdukları yeri kazan ardından tohumları toprağa koyan ve yeniden üstünü kapatan işçileri izledim bir süre.

İşçiler en sonunda geldiğimi görünce yaptıkları işi bırakıp eğilmek için harekete geçtiler. Elimi kaldırıp gerek yok dercesine kaldırdım ardından '' Çalışma saatiniz bitti, burada durmanıza gerek yok'' dedim sert bir tonla.

Toprağı eşen adamlardan biri öne bir adım attı ve '' Lütfen kalmamıza izin verin. Seranın inşasını hemen bitirmek istiyoruz efendim'' dedi sakince.

İçimde oluşan gurura engel olamadım. Halkımın hepsi beni sevmese de neler yapmaya çalıştığımı görüyorlar ve her ne olursa olsun yanımda duruyorlardı. Bu gece burada olmalarının sebebi de buydu. Ortak bir amacımız vardı, aç kalmamak ve bu ortak amaç için omuz omuza veriyorduk.

BEYAZ KUBBELER : Savaşçı Kadın ve Kral ( -TAMAMLANDI- )Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin