BÖLÜM 23

6.2K 627 155
                                    

''Aman Tanrım! Bir kurt avladığına inanamıyorum'' Hardy'nin tatlı sesi kulaklarımı doldurunca gözlerimi yavaşça onun heyecanla pembeleşmiş yüzüne çevirdim. Herman ve Hardy payıma düşen kurt etinin başında durup konuşuyorlardı. İsteksiz bir gülücük kondurdum yüzüme ve öylece kaldım.

Muhafızlar bizi eski şehre gizlice girebildiğimiz mağaranın önüne kadar bırakmıştı. Ardından Arthur bundan sonrasının çok dikkat çekeceğini söyleyip onları göndermişti. Elbette yüce krallarının onlara verdiği emre karşı çıkmak istememişlerdi. Bizi evimize kadar götürmeleri emredilmişti ama Jonny araya girip sert bir dille onları geri göndermişti. Aslında çok iyi olmuştu, onları görecek gücüm yoktu.

Yol boyunca kimse ne soru sormuş ne de benim olduğum tarafa bakmıştı. Dokunulmak istemediğim bariz açıktı ve buna minnettardım. Yaşadığım hayal kırıklığı beni paramparça etmişti. Dokunsan ağlayacak durumdaydım. Neyse ki korktuğum şey başıma gelmemişti. Ağlamamış, yol boyunca sessizce yürüyüp köye kadar gelmiştim.

Birden asık yüzüm hafifçe aydınlandı. Köyün girişindeki insanların merakla bize dönen kafaları hala aklımdaydı. Avcıların geri dönüşü onları hem şaşırtmış hem de sevindirmişti. Birkaç çocuk pazara doğru koşmuş ve gelişimizi haber vermişti. Arron onunla birlikte gitmemi istemişti ama onu reddedip eve gitmeyi tercih etmiştim.

Eve yaklaştıkça kardeşlerimin çığlıkları doldurmuştu kulaklarımı. Yine muhafızcılık oynuyorlardı, onunla ayrıldığımdan beri ilk defa kalbimde bir sıcaklık hissetmiştim. Canımın yanışını bir kenara bırakıp onlara koşmuş ve sevgiyle kucaklamıştım.

Her şey bıraktığım gibiydi. Annem yine şöminenin önünde oturuyordu ve saçma sapan şeyler mırıldanıyordu. Evin düzeni bile değişmemişti ama bir şeylerin ters gittiğini hissedebiliyordum. Ters giden şeyin ben olduğumu anlamam neredeyse yarım saat sürmüştü. Değişmiştim, hem ruhsal olarak hem de bedenen.

Herman etleri güzelce sardı ve '' Çok fazla et var, uzun bir süre ava çıkmak zorunda kalmayacaksın abla'' dedi gülerek ve etleri eşyalarımızı koyduğumuz odaya taşıdı. Orası etleri muhafaza etmek için fazlasıyla soğuktu.

Ayağa kalktım ve diğer odaya geçip üzerimi çıkarmaya başladım. Beyaz üniformanın yumuşak kumaşı içimi gıdıklıyor ve tenimi ürpertiyordu. Beyaz ceketi de çıkarttıktan sonra güzelce katladım ve ister istemez göğsüme yasladım. Gözlerimi kapatıp yalnızlığımın acısını kalbimden atmaya çalıştım. Lanet olsun! Onu şimdiden özlemiştim. Bu olmamalıydı, canımı bu denli yakan biriyi düşünmemem gerekirdi.

İster istemez yere çömeldim ve kafamı beyaz cekete gömdüm. Gözyaşlarım uzun süredir kapımı çalıyordu ve artık onları tutacak gücüm yoktu. Bedenim her hıçkırığımla birlikte titriyor ve sesim daha da çıkıyordu. Annem duysa bile umursamazdı ama kardeşlerim endişelenirdi. Bu yüzden sessiz olmak için kafamı cekete daha da gömdüm.

Uzun süren ağlayışım ardından gözlerimi kuruladım ve odadan çıkıp yüzümü yıkadım. Neyse ki kardeşlerim dışarı çıkmışlardı. Yüzümün bu halini onlara açıklayacak gücüm yoktu. Ellerimi ve yüzümü bez parçasına sildikten sonra ateşi harlamak için annemin oturduğu yere gittim ve elime birkaç parça odun alıp ateşe attım. Ateş odunun etrafını sardı ve alanını büyüttü. Gözlerim bir süre attığım odunların üzerinde gezindi. Sebepsiz yere oturmuş şömineyi izliyordum.

Gözlerimi yanan ateşten çekip anneme çevirdim. Boş gözleri tıpkı benimki gibi ateşi izliyordu. Bir an onun gibi olmaya mı başlıyorum diye düşündüm. Korku tüm bedenimi sardı. Acıyı hissetmektense böyle olmayı isteyebilir miydim? Hayır, acı beni güçlü kılardı ama bu... Bu çok daha farklıydı. Belki de annem bir yerlerdeydi ama kapana kısılmıştı ve kaçış yolunu bulamıyordu.

BEYAZ KUBBELER : Savaşçı Kadın ve Kral ( -TAMAMLANDI- )Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin