BÖLÜM 58

4.2K 491 181
                                    

Bilincim yavaş yavaş yerine geliyordu ama her yer karanlıktı.

Gözlerim kapalı olmalıydı. Açmaya çalışıyordum fakat diğer tüm eklemlerim gibi göz kapaklarım da hareket etmek istemiyordu. Emrime itaat etmiyor ve beni karanlığa daha çok mahkum ediyordu. Ses çıkarmaya çalıştım. Ağzımı açmaya ve birinin beni bu lanet olası karanlıktan çekip kurtarması için dua etmeye çalıştım ama başarılı olamıyordum. Zar zor konuştum, ya da mırıldandım desem daha doğru olur. Korku yavaş yavaş uyuşuk bedenime dolarken nefes alışverişlerim de hızlandı. Neyse ki rahatça nefes alabiliyordum.

''Sierra''

Bir an nefes almayı bırakıp bekledim. Sanki biri adımı sesleniyor gibiydi. Bekledim... Bekledim... Bekledim.

''Sierra, uyanma vakti''

Ses yeniden kulaklarımı doldurunca nefes almaya ve gözlerimi açmaya çalıştım. Birkaç denemeden sonra gözlerim çok hafifçe aralandı ve gözlerimi kamaştıran ve acıtan bembeyaz bir ışıkla karşılaştım. Açılan göz kapaklarım sert mırıldanmalarımın eşliğinde yeniden kapandı. Tanrım, o da neydi öyle. Kafama giren ağrılar yüzünden yüzümü buruşturdum. Canım yanmıştı, peki ama neden?

''Sierra, kendini zorla''

Ses bana emirler vermeye devam ederken sessizce yerimde beklemeye devam ettim. O ses kime aitti? Peki, ben neredeydi? Düşmüştüm, diğerleriyle birlikte. Sonra kapana kısılmıştım, camdan duvarları olan bir odanın içindeydim ve sonra beyaz bir duman yerin altından çıkmaya ve beni boğmaya ya da uyutmaya bilemiyorum, çalışmıştı.

Ya diğerleri! Onlara ne olmuştu?

Kalbim korkuyla kasılırken yutkundum ve gözlerimi açmak için zorladım kendimi yeniden. Bu sefer ışığın parlaklığı daha azdı ve bu, gözlerimi acıtsa da pek fazla zarar vermiyordu. Bir kaç saniye sonra ışık daha da az canımı acıtmaya başladı, gözlerim bu yeni duruma hemen ayak uydurmuşa benziyordu. Yavaşça nefes alıp verdim ve kafamı oynatmaya çalıştım. Kafam yavaşça oynayınca bedenim birden bire karıncalanmaya ve hafifçe yanmaya başladı. Bu yanış kolumdan başlayıp önce göğsüme ardından diğer kolumla beraber bacaklarıma yayıldı. Neler olduğunu anlamak için panikle kafamı vücudumu çevirmeye çalıştım.

İlk fark ettiğim şey sol koluma batırılmış iğne oldu. İğne dirseğimin iç kısmındaydı ve üzeri beyazımsı bir şeyle kaplanmıştı. Beyaz yapışkan bir şeydi, tıpkı bant'a beziyordu ama değişik bir yapısı vardı. Tüm kolumu kaplamıyordu. Sadece iğrenin olduğu kısma sıkıca yapışmıştı, sanki iğrenin yerinden oynamasını engellemek için yapılmış gibiydi. Bunu bana biri yapmıştı, Tanrım burada yalnız değildim!

İğnenin hemen ucundan başlayana ve aşağıya doğru sarkan, ince plastiğe benzer bir şey vardı. Plastik şey duvara kadar uzanıyordu ve duvarın içinde kayboluyordu. İşte bunu fark edince tutsak olduğum yerde, yani camlı odada olmadığımı fark ettim. Farklı bir odadaydım ve duvarları da bildiğimiz gibiydi, sadece aşırı beyazdı.

Yatak gibi bir şeyin üzerinde yatıyordum. Gözlerimi kucağıma çevirdiğimde giysilerimin tamamen gittiğini, yerine beyaz renk elbise tarzı bir şey geldiğini gördüm. Panikle yerimde doğruldum ve üzerimdekini çekiştirmeye başladım. Tanrım! Bunu bana kim giydirmişti!

Sakin olmaya çalıştıkça daha da kötü oluyordum. Bu yüzden derin derin nefesler alıp bir kaç saniye bekledim ve durum değerlendirmesi yapmaya karar verdim. Gözlerim yeniden kucağıma düştü. Beyaz elbise fazlasıyla yumuşaktı ama incecikti. Neredeyse içim görünüyordu. Neyse ki iç çamaşırlarım hala üstümdeydi.

Elbisenin üst kısmına baktım, kısa kolluydu ve fazlasıyla boldu, sanki benden birkaç beden büyük biri için yapılmış gibiydi. Göğsümü ve bacaklarımın yarısını örtüyordu ama sol kenarında derin bir yırtık vardı ya da elbise böyle tasarlanmıştı. Yırtık bilerek yapılmış gibiydi, kesimi dümdüzdü. Sonra dikkatimi elbisenin sol üst köşesinde yazan yazılar çekti. Kapıda yazanlarla aynıydı. Okuyamıyordum ama şekilleri hatırlıyordum.

BEYAZ KUBBELER : Savaşçı Kadın ve Kral ( -TAMAMLANDI- )Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin