BÖLÜM 6

8.4K 703 90
                                    

Ne tepki vereceğimi bilemedim başta. Yüzünün sağ tarafındaki yaralara takılı kalmıştı gözlerim ve sesimi çıkarmadan oraya bakıyordum. Yaptığım yanlıştı, bu hareketim onu rahatsız edebilirdi fakat kendime hakim olamadım. Yaranın nasıl oluşmuş olacağı hakkında bir sürü fikrim vardı ama bunu ona sormak yapmamam gereken şeyler arasında birinci sıradaydı. Hele ki gözlerinin saniyeler içinde kararmasından sonra. Beni uyarıyordu, saçma sapan şeyler söylememem için bana sinyaller gönderiyordu. Şaşırmıştım, hem de fazlasıyla ama bu şaşkınlığımın onda kötü bir etki yaratacağını da biliyordum.

Aklıma köyümüzün en uzak köşesinde yaşayan eski muhafız Sam geldi. En son iki yıl önce iç isyanlarda görev yapmış ve o isyanlar yüzünden kolunun birini kaybetmişti. Onu her görüşümde yüzünü eğerek yürüyor ve asla insan içine çıkmamaya çalışıyordu. Bir keresinde sokakta oynayan çocukların onunla dalga geçtiğini görmüştüm, yaşadığı aşağılanma ve utanç o kadar derin olmalıydı ki, yüzüne her bir parçası yansımıştı. O gün onu son görüşümdü. Bir daha köye ayak basmamıştı.

Tüm uzuvlarım yerinde olmasına rağmen, Sam'in hissettiği her bir acıyı ben de kendi kalbimde hissetmiştim. Çocuklar gerçekten acımasız olabiliyordu.

Belki o gün yaşananların Sam'in üzerinde bıraktığı etkiyi hatırladığım için şimdi hiçbir şey olmamış gibi '' Beni kurtardığın için teşekkür ederim'' diye fısıldadım.

Gözlerim artık yüzündeki yara yerine gözlerindeydi. Aslında yarası olup olmaması da umurumda değildi. Herkes mükemmel bir hayat yaşayamazdı ve o yaşadığı hayat için bir bedel ödemişti. Onun küçücük kusurunu sürekli ona hatırlatıp durmak aptallıktan başka bir şey değildi. Sözlerimle birlikte bedeninin rahatladığını hissettim. Bu değişimiyle ben de rahat bir nefes aldım.

Çenemi tutan elini az öncekine nazaran daha da gevşetti, ama elini çekmedi. Eldivensiz eli çenemi nazikçe tutarken kalbim gümlemeye başladı. Az önce de tuttuğunu biliyordum fakat o zaman soğuktan tüm hislerim körelmiş bir şekildeydi ama şimdi bana o kadar yakındı ki, nefesimin kesildiğini hissettim ve buna engel olamadım.

Söylediğim şeyi düşündüğüne kalıbımı basardım. Kaşları hafifçe kalkmış, yüzü yüzüme daha da yaklaşmıştı. Çok yakındık ve bu yakınlık saklayamadığı birkaç duygu kırıntısını gözler önüne seriyordu.

Şaşkındı, sanırım verdiğim tepki yüzünden böyleydi. Daha farklı bir şeyler beklediği kesindi. Bir an onu gören insanların tepkilerini düşündüm. Neredeyse herkes başkalarının ne hissettiğini umursamazdı, sadece dillerine gelenleri telaffuz eder ve kelimelerine özen göstermezdi. Kalbimin ezildiğini hissettim, şanslıydı çünkü Kralın şehrinde yaşıyordu ama bunun bedeli yüzündeki yaraydı.

Elini yavaşça çenemden çekti ve '' Ceketini çıkarmama izin ver, çok ıslanmış'' dedi, sesi daha yumuşaktı. Hatta bugün ilk defa bu kadar sakin ve nazik bir ses tonu kullanıyordu. Şaşırdım, hatta gözlerimi ona dikip hangi dağda kurt öldü demek istedim ama bunların hiçbirini yapmadım. Daha doğrusu yapmaya ne fiziksel nede zihinsel güç bulabildim.

Benden cevap beklemeden ceketimin düğmelerini açtı ve hızlı bir şekilde çıkardı. Ceketi çıkardıktan sonra tek eliyle kolumu tutup kendisiyle birlikte ayağa kaldırdı ve beni, eskimiş yatağın üzerine doğru hafifçe itip oturmamı sağladı. Ardından şömineye birkaç odun attı.

Şimdi daha iyi hissediyordum. Bu yüzden küçük gaz lambasının ve şöminenin aydınlattığı odayı incelemeye başladım. İçeride iki sandalye, bir yatak ve bir komodin dışında eşyaya dair hiçbir şey yoktu. Yer halısız, duvarlar neredeyse bakımsızlıktan kararmıştı ve zeminde kireç kalıntıları vardı. Rutubetten dolayı tavan tamamen su çekmiş ve odayı daha da kasvetli hale getirmişti.

BEYAZ KUBBELER : Savaşçı Kadın ve Kral ( -TAMAMLANDI- )Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin