BÖLÜM 55

4.2K 464 36
                                    

Önce derin bir acı sert bir yumruk gibi vurdu göğsümün tam ortasına. Ne olduğunu anlayamadan hafifçe iç çektim ve karanlığa hapsolmuş bir şekilde inledim. Işığa muhtaç gözlerimi bir türlü açamıyordum. Sanki göz kapaklarım birbirine yapışmıştı ve sonsuza dek karanlığa mahkûm etmişti beni. Korku tüm bedenimi sararken bir görüntü oluşmaya başladı gözlerimin önünde. Odaklanıp o görüntüye ulaşmaya çalıştım. Saniyeler sonra kendimi kan gölüne dönmüş, her yerde ölü bedenlerin olduğu bir savaş alanında buldum. Korkuyla titredi bedenim ama gözlerimi bembeyaz karı kırmızılığıyla hapsetmiş kan'dan başka yöne çeviremiyordum. Gözlerimi kapatmak istiyordum ama bedenimin kontrolü sanki başka birindeydi.

Ölüm sessizliği vardı havada. Siyah kuzgunlar bir bir yere konmuş, sanki bir emri bekliyormuş gibi çürümeye yüz tutmuş bedenlerin başlarında duruyorlardı. Hiçbiri kımıldamıyordu. Siyah gözleri bana dönmüştü. Buna rağmen, içimde büyüyen paniğe rağmen istemsizce bedenlerin arasında yürümeye başladım. Saatlerdir yürüyormuşum gibi yorgundu bedenim. Nefesim kesik kesikti ve giderek daha da azalıyordu.

Daha fazla yürüyemeyeceğim derken onu gördüm. Elinde Kuzey kubbelerin kana bulanmış bayrağıyla bedenlerin arasında heybetli bir şekilde duruyordu. Arkası bana dönüktü ama o olduğundan adım kadar emindim. Kollarını ve bedenini saran zırh parçalanmıştı ve kan lekeleriyle dolmuştu ama sapasağlam duruyordu. İlk defa içimdeki acı yavaşça dinmeye başladı. O iyiydi. Ona doğu çekildim. Yürüyüşüm koşmaya dönerken adını tüm gücümle haykırdım.

''Werner''

Yavaşça bana döndü. Elinde sıkıca tuttuğu bayrak şanlı bir şekilde dalgalanıyordu. Gözlerim kirlenmiş yüzüne odaklandı. Yüzü ifadesizdi ve bir süre öyle kaldı. Sonra beni gördü, önce şaşırdı sonra gülmeye başladı. Koşuşumu hızlandırdım ve ona ulaşmak için çabaladım ama bir türlü yol bitmiyordu. Önümdeki bedenler bana izin vermiyordu. Birden ayağım takıldı ve kan gölüne düştüm. Ağzımda oluşan metalik tat öğürmeme neden oldu. Bedenimdeki acıyı görmezden gelerek ayağa kalktım ve ona doğru ilerlemek için soluk aldım.

Ama ilerleyemedim. Werner az önceki yerinde yoktu. Acı yeniden bedenimi sararken gözlerim Werner'ın az önce durduğu yere kaydı. Kısa süre sonra tek başına yerde yatan bir beden girdi görüş açıma. Nefesim kesilirken koşmaya başladım. Bu sefer gitmeme izin veriliyordu.

Sırt üstü yerde yatıyordu, göğsünde ise bir hançer vardı. Hızla yanına çömeldim ve yüzünü ellerimin arasına alıp ''Werner'' diye ona seslendim. Büyük bir ızdırap bedenimi ele geçirirken ağlamaya başladım. ''Werner uyan, Werner,Werner...''

Bedenim sarsılmaya başlayınca Werner ellerimin altında yavaşça kaybolmaya başladı. Tıpkı bir bulut olup hava uçuyordu. Etrafımdaki her şey yavaşça silikleşirken çığlık atıp Werner'a sarılıp gitmesini engellemek istedim. Saniyeler sonra kucağım boş kaldı. Herkes gitti, ben ve karanlık yine başbaşaydık.

''Sierra'' sert ve otoriter bir ses beni karanlıktan çekip aldı. Gözlerim hızla açıldı, bedenim istemsizce havaya kalktı ve ağzımdan derin bir çığlık kaçtı. Jonny kolumu tutup ''Sierra, iyisin. Bir rüyaydı'' dedi ve beni sarstı.

Bu sarsış kendime gelmemi sağladı. Birden donup kaldım ve gözümün önündeki sahneyi algılamaya çalıştım. Nerede ve kimlerle olduğum yavaşça aklıma dolmaya başladı. Gözlerimi gaz lambası sayesinde hafifçe aydınlanmış mağaraya ve beni izleyen üç adama diktim. Jonny başımda duruyordu ve duygusunu belli etmiyordu ama Oliver endişeliydi.

Elimi kurumuş boğazıma götürdüm ve ''İyiyim ben'' dedim. Saçlarımı yüzümden çekmek için harekete geçerken yanaklarımın sırılsıklam olduğunu fark ettim. Rüya beni feci şekilde içine çekmişti. Hayatım boyunca böyle korkunç bir an yaşamamıştım. Tanrım! Werner'ı öyle görmek... Bunun gerçeğine nasıl katlanırdım. Rüyası bile... Hayır, düşüncesi bile beni yerle bir etmeye yetiyordu.

BEYAZ KUBBELER : Savaşçı Kadın ve Kral ( -TAMAMLANDI- )Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin