BÖLÜM 50

5.4K 466 46
                                    

Şehrin Batı kısmı harabelere dönmüştü. Binalar yıkılmış, eşyalar yollara saçılmıştı. En kötüsü de insanların yardım çığlıkları tüm şehri etkisi altına almıştı. Doktorlar ve hemşireler onlarla ilgilenirken yıkık betonların üzerinden geçip ilerlemeye ve tahribata neden olan şeye doğru yürümeye başladık. Gözlerim Werner'ı arıyordu, şuan ona çok ihtiyacım vardı. Bu kulağa bencilce geliyordu, onca insanın da ona ihtiyacı vardı fakat bu histen kurtulamıyordum.

Werner beni saraydaki insanlarla ilgilenmem için bıraktığından beri yanımda olmasını diliyordum. Ayrıca dışarı çıkmak ve neler olduğunu ve ne kadar kaybımız vardı görmek istemiştim ama bunu tek başıma yapamazdım. Bu yüzden Werner beni yanına çağırana dek sarayda diğer insanlarla birlikte kalmıştım.

Şimdi ise onun yanına doğru giderken Jonny ve Oliver yanı başımda durup beni koruyordu. Gözlerimi aşağıya indirmek istemiyordum ama bembeyaz karın üzerindeki kırmızılıklar yine de dikkatimi çekiyor ve midemi bulandırıyordu. Sayısı belli değildi ama birçok insan düşen ateş topları yüzünden hayatını kaybetmişti. Bulunduğum bölgede yaralılar hala buradaydı, kimi yere oturmuş ağlarken kimi de etrafı boş gözlerle izliyordu ama ölenler çoktan askerler tarafından toplanmış gibi gözüküyordu. Bunun Werner'ın işi olduğunu biliyordum. Onları görmemem için muhafızlara emir vermiş olmalıydı.

Yumruk olmuş ellerimi cebime koyup yürürken paniğimi dışa vurmamaya çalışmak çok zordu. Az önce kıyamet başlamıştı sanki. Birçok insan da sonlarının geldiğini düşünüyordu. Onlara göre Tanrı büyük bir yıkım göndermişti. Asıl gerçeği bilseler muhtemelen daha da kötü bir durum oluşurdu fakat bilmeleri gerektiğini düşünüyordum. Çünkü beni endişelendiren başka bir konu daha vardı. Saraydayken birkaç provokatörle karşılaşmıştım. İnsanlara kıyametle ilgili şeyler anlatıyor ve onları daha da korkutuyordu. Birkaçını tutuklayıp insanlardan uzaklaştırmıştık ama karınca gibiydiler. Her yerden çıkıyorlardı. Kalbim onarın da korktuğu için bunu yaptığını söylerken, mantığım sadece insanları ayaklandırmaya çalıştıklarını bağırıyordu. İkinci seçenek daha uygundu bana göre, yine de emin olmalıydık. Diğer emin olmamız gerek konu ise kimin tarafında olduklarıydı.

İlerlerken gözlerime küçük taburelere oturtulmuş bir düzine çocuk takıldı. Üzerlerinde kalın battaniyeler vardı ama üşüdüklerini anlamak zor değildi. Yanlarından geçerken durup onlara bakmaya başladım. Korkuyla büzüşmüş bedenleri ve sulu gözleri kalbimi acıtmıştı. Arkamdaki diğer muhafızlara döndüm ve '' Onlar neden burada?'' diye sordum hızla.

''Majesteleri, ölen aileleri götürülürken görmemeleri için onları burada topluyorlar. Aileleri götürüldükten sonra muhafızlar onların da güvenli bir yere gönderiyor.'' Dedi Jonny'nin yanındaki muhafız. Tanımıyordum ama genç biriydi, uzun boylu ve bembeyaz bir teni vardı.

''Burası çok soğuk, ilgilenin onlarla'' dedim hızla. Muhafız kafa sallarken çocukların başında duran muhafızlara doğru yürüdü ve emrimi iletti. Saniyeler geçmeden çocuklar tek tek ayağa kaldırıldı ve saraya doğru yönlendirildi.

Fakat hiç beklemediğim bir şey oldu. Ağlayan çocuklardan biri yanıma koştu ve ayaklarıma sarılıp ağlamaya devam etti. Kalbim acıyla kasılırken ne yapacağımı bilmez halde donup kaldım. Bacaklarımı tutan kolları sıkıydı, sanki onu korumam için bana yalvarıyor gibiydi. Midem yeniden bulandı, korkusunu kalbimin en derinliklerinde hissederken kardeşlerimin burada olmadığına şükrederken buldum kendimi. Bu düşüncem kendimden nefret etmeme neden oldu.

Muhafızlar bana doğru ilerlerken elimi kaldırdım ve onları durdurdum. Gözlerim hala çocuğun küçük bedenindeydi. Çocukta ciddi yaralar yoktu, yüzü ve kolu çizilmişti ama koşabildiğine göre hayati tehlikesi olma ihtimali sıfırdı. Yine de korkuyla yere eğildim ve vücudunu gözden geçirirken '' Canın acıyor mu?'' diye sordum.

BEYAZ KUBBELER : Savaşçı Kadın ve Kral ( -TAMAMLANDI- )Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin