BÖLÜM 20

6.6K 649 220
                                    

Endişe tohumları tüm vücuduma yayılırken, heyecan da bir o kadar ele geçiriyordu bedenimi. Korkuyordum ama göreceğim şeylerin merakı da ilerlemem için beni zorluyordu. Derin bir nefes alıp çok değil, birkaç metre uzağımızdaki karanlık şehre bakmaya başladım. Yıkık dökük binaların parçaları sağa sola savrulmuştu. Eski dünya arabaları önceden yol olan ama şimdi karla kaplı yerde sıra sıra duruyordu. Çoğu yağmalanmıştı, birkaçı ise hala normal bir şekilde yerinde duruyordu.

''Hazır mısın?'' diye sordu Oliver, gözü etrafı tarayıp duruyordu sürekli.

''Evet'' dedim ona dönmeden. Kalbimdeki heyecanı ve korkuyu bir kenara atıp kendimi kontrol altına aldım ve yürümeye başladım.

Bu kısım sessizdi ama eski şehrin içine yeniden inşa edilen şehirdeki insanların sesleri kulağımıza az çok geliyordu. Bir süre dinledim onları. Boğuk bir ses vardı havada, tıpkı müzik gibiydi. Melodisi tanıdık değildi ama bunun müzik olduğundan emindim.

''Kenardan yürü ve bastığın yerlere dikkat et'' dedi Oliver, bir yandan arkasına bakıyordu. Neden baktığını biliyordum, takip edilip edilmediğimizi anlamaya çalışıyordu. Ben de tedirgindim, sürekli çevremi inceleyip yakalanmamak için tetikte olmaya çalışıyordum.

Uzun bir beton parçasının kenarından dolaşıp yolumuza devam ettik. Yol bina kalıntılarıyla kaplanmıştı ve ilerlemek için ya üstünden atlamak, tırmanmak ya da çevresinden dolaşmak gerekiyordu. Yine de dağ kadar tehlikeli sayılmazdı.

Dördüncü bina kalıntısının çevresinden dolaştıktan sonra yol ayrımına geldik. Yıkılmayan binalar da karla kaplı olduğu için üzerinde yazılan yazıları görmek çok zordu. Ancak devasa boyuttaki yazıları görebiliyordum. Yine de eski dünya çok farklıydı. Her yerde binalar ve arabalar yer alıyordu ve her binanın ilk iki katı değişik ama kocaman tabelalarla kaplıydı. Kar yüzünden ne olduğunu okuyamıyordum ama büyük olmaları onları az çok görmemi sağlıyordu.

'' Neden binaların üzerinde büyük tabelalar var?'' diye sordum.

Oliver omuz silkip '' Duyduğuma göre ilk katlarda genelde alışveriş yapılan yerler varmış. Yani bizim pazarımız onlarda bu yerler. Tabelalarda alışveriş mağazasının ismi yazılıymış'' dedi.

Kaşlarımı kaldırıp binaların şekillerine bakmaya devam ettim. O kadar çok vardı ki, eski dünya açlık çekmiyormuş sanırım.

''Bu taraftan'' dedi Oliver ve yol ayrımına sapmadan düz devam etti, zaten şehirden yükselen ışıklarda o taraftan geliyordu. Kaybolmak zordu, orayı kolayca bulabilirdik.

''Sence karanlık şehrin içinden gelecek tehlikelere karşı neden hiçbir önlem almamışlar?'' diye sordum yavaşça. Aslında burası merakımı uyandırmış olsa da korkutucu gözüküyordu. Karanlık ve yıkık dökük binalar hiçte güzel bir bileşim değildi benim için.

''Sanırım bu taraftan hiç saldırıya uğramamışlar, yani oğlum öyle söyledi'' derin bir nefes alıp '' Zaten kim saldıracak ki, çete lideri diğer liderlerden de daha güçlü. Ona baş kaldırmaya cesaret edemezler. Eh Krallıkta bu konuyla pek ilgilenmiyor. Yani rahatlar'' dedi, bıkmış bir halde.

Dayanamadım ve '' Kralın bundan haberi olduğundan emin misin?'' diye sordum.

Aklıma Werner'ın tepkisi gelmişti, ilk öğrendiğinde nasılda şaşırmıştı. Bence bilgisi olmayabilirdi ama bir yanım onun Kral olduğunu ve böyle şeyleri ona söyleyecek insanların etrafında olduğunu söylüyordu. Kafamı hayır alamın da salladım ister istemez. Werner kimseye güvenmiyordu, bellikli bildiği şeyler vardı.

Oliver bana döndü, kaşları çatılmıştı '' Bilmiyor olması imkânsız. Biliyor ama umursamıyor Sierra.'' Sertçe soluk aldıktan sonra '' Bizi buraya terk ettiler'' dedi, sesindeki acı ton kalbimin büzüşmesine neden olmuştu.

BEYAZ KUBBELER : Savaşçı Kadın ve Kral ( -TAMAMLANDI- )Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin