BÖLÜM 38

5K 545 102
                                    

Konuşmuyor...

Gülmüyor...

Ve arabayı çok güzel kullanıyor.

Şakacı Werner kuleden ayrıldıktan sonra tamamen kayıplara karışmıştı. Nedenini az çok tahmin ediyordum ama sormak şimdi yapacağım en kötü şey olurdu. Kafası zaten meşguldü ve bunu irdelememem gerektiğini biliyordum. Ama... Ben de meraktan çatlamak hatta ölmek üzereydim. Anton ile konuştukları şeyi o kadar merak ediyordum ki, kaç kez bu konuyu açmamak için kendimi durduğumu bilmiyordum. Çoktu, onuncu seferden sonra saymayı bırakmıştım.

Derin bir nefes aldım. Sakin olmalı ve durumu idare etmeliydim. Deli gibi kar yağıyordu ve dikkatini dağıtmak istemiyordum. Ölüm makinesinin içindeyken ağaca çarpmak ya da uçurumdan yuvarlanmak gibi korkunç şeyler gelebilirdi başımıza. Göz ucuyla ona bakmaya devam ettim. Son bir saattir bunu yapıyordum. Yüzünü sardığı bezi boğazına kadar indirmiş, gözlerini yola dikmişti. Çenesi gergin, yüzü ciddi bir haldeydi. Sorun vardı, ne olduğunu bilmiyordum ama kötü bir şeyler olduğunu hissediyordum.

Anton'nun annem hakkında söylediği şeyleri düşünmeye başladım. Annemin Kuzey ile ne ilgisi vardı? Bence kesinlikle başka biriyle karıştırıyordu beni. Fakat babamın ismini ve mesleğini biliyordu. Hatta babamın onun komutanı olduğunu bile söylemişti. Ronald adında başka bir komutan olma ihtimali var mıydı? Neden olmasın... Yüzlerce insanın adı Ronald'ı. Kesinlikle bir yanlış anlamaydı. Yine de... İçimden bir ses bu işi araştırmamı söylüyordu ve ben içimdeki sesi genellikle dinlerdim.

Sertçe yutkunup göğsümü sıkıştıran rahatsız edici histen kurtulmaya çalıştım. Yoktan yere canım sıkılıyordu. Bunun sebebi elbette Werner'dı ama Anton, Elton hatta sürekli gülen adam bile kafamı karıştırıyordu. O insanlar G'den kaçmıştı ama neden Kuzey dağına gelmişlerdi. Elimi kaldırıp yüzümü sıvazladım. Hiçbir şey bilmemek canımı sıkıyordu.

Araba durduğunda hala Anton ve diğerlerini düşünüyordum. Düşüncelere dalmış olsam dahi arada sırada aklım Werner'a kayıyor ve bu değişken ruh haline bir anlam vermeye çalışıyordum. Ona bakarken bana döndü birden. Bakışlarımız birleşti ve bir süre öylece kaldı.

''İyi misin?'' diye sordu sakince.

''Evet'' diye fısıldadım.

Olumlu anlamda kafa salladıktan sonra '' Tamam, hadi inelim'' dedi ve kapısını açıp kendini dışarı attı.

Kapımı açar açmaz sert rüzgâr bedenime olanca gücüyle çarptı. İçerisinin sıcaklığı gittikçe düşerken hızla kara adımladım ve kapıyı kapatıp Werner'ın arabanın üzerini örtmesine yardım ettim. Naylonu arabanın kenarlarına sıkıştırıp iyice büzüştürdük. Bu sayede rüzgar onu savurmayacaktı.

Yola çıktığımızda kar şiddetini daha da artırmıştı. Görüş açımız gittikçe kaybolurken Werner kolunu belime doladı ve '' Sakın benden ayrılma'' diye bağırdı. Bağırıyor oluşu onu net duyduğum anlamına gelmiyordu. Fırtınadan dolayı oluşan sesler yüzünden onu anlayamıyordum. Dediği şeyi tam üç kez tekrarlamak zorunda kalmıştı.

Belime dolanan kol kendimi güvende hissetmeme neden olsa da endişe etmemek elde değildi. Çam ağaçları eğilip bükülüyor, bazılarının dalları havada uçuşuyordu. Bir süre ilerledik, yürüyüşümüz o kadar yavaştı ki, normal hızda olsaydık bu zamana dek çoktan geçide varmış olurduk. Ayrıca soğuk eski dünya kıyafetlerinin içine kadar sızmıştı. Bedenim ister istemez titriyor, dişlerim birbirine vurmaya başlıyordu. Bu durum kalbimin hızını daha da artırdı. Soğuk çok şiddetli olmalıydı.

Görüşümüz neredeyse kapanmıştı. Werner beni daha da kendine çekti ve '' Dikkatli ol, rüzgâr birçok ağacın dallarını yerinden koparmış. Birisi aniden önümüze çıkabilir'' dedi hızla. Ona tamam diye bağırdım ama duyup duymadığı bilmiyordum. O yüzümü örten bezi düzeltmekle meşguldü.

BEYAZ KUBBELER : Savaşçı Kadın ve Kral ( -TAMAMLANDI- )Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin