BÖLÜM 69

4.6K 427 49
                                    

Hava buz gibiydi.

Kaliteli giysilerime rağmen soğuğu iliklerime kadar hissediyordum. Henüz aydınlanmamış gökyüzündeki birkaç yıldız ve ay ışığı bize yol gösteriyordu ama yaklaşan fırtına görüşümüzü kapatmaya başlamıştı. Ay, kara bulutlar yüzünden geri plana itiliyordu. Bir an gece yola çıkmanın akıllıca olup olmadığını düşündüm ama sonra bu düşüncemden vazgeçtim. Gece, bize saklanma avantajı sağlıyordu. Böylece İkiz şehre gizlice girebilecektik. Jonny gizli girişlerden birini biliyordu. Sonrası hakkında pek bir şey konuşmamıştık, sanırım gelişigüzel hareket edecektik.

Yüzümden kayan kalın atkının köşesinden tutup yerine yerleştirdim ve önümde yürüyen Jonny'e doğru hızlandım.

Benimle konuşmuyordu.

Hem de yola çıktığımızdan beri.

Alex ile konuşması başarılı geçmişti. Onca askerin ölmesini engelleyecek bir şey varsa kabul edeceğini zaten biliyordum ama işin içine ben de girince ortalık biraz karışmıştı. Alex ve Jonny ikiz şehre gitmeme şiddetle karşı çıkmışlardı. Cass ise hamile olduğumu herkese söylemekle tehdit etmişti beni. Ona kızamıyordum, benim ve bebeğimin güvenliği için her şeyi yapabilecek bir insandı.

İlk başta bebeğimi korumak için annemle gitmek istemiştim, hem bana ihtiyacı vardı ama annem halkıma yardım etmem gerektiğini söylemişti. Kevin ise bebeğimin daha küçük olduğunu ve şiddetli bir darbe almadığım veya soğuk yüzünden donmadığım sürece sorun olmayacağını söylemişti. Açıkçası söyledikleri içime su serpmemişti, sonuçta orada her şey olabilirdi. Yine de Jonny'e, İkiz şehre bensiz gitmeyeceğini kesin bir dille söylemiştim. Sonuçta ben Kuzeyin kraliçesiydim. Önceliğim halkımdı ve bence Jonny oraya gidip Carlos'u tek başına ikna edemezdi. Yetkili biri gerekiyordu ve şu durumda benden daha yetkilisini bulmak zordu. Carlos'un ayağına kadar gitmek gururuma ters düşse de, bir kral ve ya kraliçe halkının iyiliği için gerekirse boyun da eğmeliydi.

Jonny ve Alex'i neredeyse ikna ediyordum. Neredeyse... Ama Cass her şeyi daha da zorlaştırmıştı.

Kararımdan dönmeyince Alex ve Jonny'e hamile olduğumu söylemişti. O an Cass'e çok kızmıştım çünkü durum daha da kötüleşmişti. Ortalık savaş alanına dönmüştü adeta. Alex beni odama kilitlemekle tehdit etmişti ve Tanrım! Hayatımda ilk kez onu bu denli ciddi görmüştüm. Ona ihanet eden adamlar hakkında konuşurken bile bu denli sinirli değildi. Sanırım yalan söylemem hoşuna gitmemişti. Bir de Jonny vardı. Jonny hepten delirmişti. Tesisten sonra olan olaylar yüzünden kızgındı. Bize tuzak kuran askerlerle savaşmış olmam onu öfkelendirmişti. Ya bebeğe bir şey olsaydı diye sormuştu. Ya varise zarar gelseydi? Elbette cevap verememiştim.

Yine de ben kazanmıştım. Burada, İkiz şehre giden yoldaydım. Yanımızda birkaç Batı askeri yer alıyordu. Bu askerlerin bir kısmı, işler yolunda gitmezse diye plana sadık kalıp İkiz şehirle Eski şehir arasına pusu kuran Batı askerlerine haber vermek için geri de bekleyecek, iki kişi de bizimle İkiz şehre kadar gelecekti. Ayrıca kararını değiştirip bize katılan Ruth da buradaydı.

Açıkçası Ruth'un gelmesini beklemiyordum ama yola çıkarken arkamızdan koşarak gelip bize katılmıştı. Jonny tepki vermemişti, hala bana kızgındı sanırım ama ben gurur duymuştum, yaşadıklarına rağmen ki neler olduğunu bilmiyordum ve delice merak ediyordum, bize katılmış olması onun ne kadar güçlü bir kadın olduğunu gösteriyordu. Ayrıca çok iyi dövüşüyordu, bize yardımcı olabilirdi. Oliver ve Arthur'u ise annemle birlikte tesislere göndermiştim. Böylece aklım biraz olsun rahat olacaktı. O ikisi, annemi ne pahasına olursa olsun korurlardı.

''Hala benimle konuşmamaya devam mı edeceksin?'' diye sordum Jonny'nin yanına varınca. Geniş ormanlık bir alandan geçiyorduk. Ağaç dalları buzla kaplanmış, kökleri tamamen donmuştu. İlerlerken dizlerimize kadar kara batıyorduk ve bu, yürüyüşümüzü zorlaştırıyordu.

BEYAZ KUBBELER : Savaşçı Kadın ve Kral ( -TAMAMLANDI- )Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin