• On İkinci Bölüm •

35.7K 1.9K 302
                                    

     Lina 

  Güney, bana biraz zaman tanımak adına hemen eve götürmemişti beni. Arabaya ilk bindiğimde yüksek sesle ağlıyordum ve toparlanmam uzun sürmüştü. Güney hiç nedenini sormadı. Zaten sorsa da, verecek cevabım yoktu. Tek düşünebildiğim, Güney'in bile yanında ağlayabilecek kadar kendimi güçsüz hissettiğimdi. Sanırım Güney beni ilk kez ağlarken görüyordu.

  Nihayet kendime geldiğimde, rotamızı ailemin evine çevirmiştik. Uzun süren yolculuğun ardından evin önüne vardığımızda, Güney arabayı durdurduktan sonra bakışlarını bana çevirdi. "Bundan emin misin?"

  Başımı olumlu anlamda salladım. "Ailemin şu an için hiçbir şey bilmesini istemiyorum. Lütfen sen de bildiklerini kimseye söyleme. Annem ve babam son zamanlarda benim yüzümden çok üzüldüler. Şimdi sırf onların can güvenliği için bir adamla evli kaldığımı öğrenirlerse, bu onları daha da üzer."

  "O şerefsizi mahvetmek istiyorum Lina. Sana tüm bunları yaptığına inanamıyorum."

  "Alev konusunda bana söylemek istediğin bir şey var mı Güney?"

  "Ben o kadını tanımıyorum bile."
 
  "Öyleyse Pars, neden böyle bir şey yaptı?"

  "Hiçbir fikrim yok. Hastalıklı manyağın teki işte."

  "Neyse, kurtuldum işte," dedim isteksizce. Nedense bir türlü sevinemiyordum buna?

  "Lina, onunla aynı evde kalmak zorunda olduğun için çok üzgünüm. Seni kurtarmam gerekirdi."

  "Elinden bir şey gelmezdi Güney."

  "Otelin açılış gecesinde çekilen fotoğraflarınız beni çıldırttı. Herkesin içinde öptü seni Lina! Kim bilir daha neler yaptı zorla?"

  "Artık geçti işte," dedim umutsuzca. "Eve bıraktığın için teşekkürler."

  Tam arabanın kapısını açmış inecekken, Güney kolumdan tutarak beni durdurdu. "Peki biz ne olacağız Lina? Beni Pars yüzünden terk ettiğini biliyorum ama yine de sormak zorundayım."

  "Güney, biz ayrıldık ve ilişkimize son vermemin Pars ile hiçbir ilgisi yok."

  "Tekrar deneyebiliriz Lina."

  Kolumu tutuşundan kurtarıp, "İyi geceler Güney," dedim ve arabadan indim.

  Evin bahçe kapısına doğru yürürken, tuhaf bir huzursuzluk içerisindeydim. Saat epey geçti, ailem bu saatte gelmiş olmamı yadırgayacaktı muhtemelen. Onlara ne yalan uyduracaktım?

  Bahçe kapısındaki görevliler hemen beni tanıyıp kapıyı benim için açmışlardı. Tam bahçeye girecekken biri, "Aileniz evde yoklar efendim," dedi. "Babanız tüm evi ilaçlattı, önlem amaçlı. Anneniz, babanız ve kardeşiniz bir otelde kalacak bu gece. Hatta bildiğim kadarıyla eşinizin otelindeler."

  Kaşlarımı çatarak, "Emin misiniz?" diye sordum.

  "Evet efendim."

  Cebimden telefonumu çıkarıp Hüma'yı aradım ancak cevap vermedi. Annemi ve babamı da aradım, sonuç aynıydı. Sokakta mı kalmıştım şimdi? Gidip bir otelde kalabilirdim ama param yoktu ki, cüzdanımı almayı akıl edememiştim. Güney'in de arabası görünürde yoktu, gitmişti anlaşılan. Zaten ondan yardım isteyecek de değildim.

  Ne yapacağımı bilemez bir halde orada öylece dikilirken, evin önüne bir araba yanaştı. Yüzüme yansıyan araba farından ne arabanın modelini ne de sürücüsünü görebiliyordum. Araba nihayet durduğunda farlar da söndü. Gözlerim bu karmaşaya uyum sağladığı sırada da, arabadan Pars indi. Elinde taşıdığı kırmızı şeyi gördüğüm anda tanımıştım. Yüreğim burkulmuştu. Onu bana mı getirmişti?

Tatlı EsaretWhere stories live. Discover now